uyanıkken sensizsem ve uzaksan bana, "uyumalıyım" derim.
gece gündüz fark etmiyor biliyor musun? her an uyuyabilirim ben aslında. sanki gözlerimi kapadığımda bana geleceksin gibi.. karanlığı değil senli günlerin hayalini gördüğüm için sanırım böyle..
senin için yazmaya başladığım ajandaya kalem değdiremiyorum kaç gündür. çünkü ben onu yazmaya başladığımda, sen hayatımdaydın. ve ben bir sarhoş gibi mutluydum. her sayfasını üzüldüğümde, sıkıldığımda, beni çok mutlu ettiğinde, kırdığında ve kızdırdığında seninle doldurup zamanı gelince de sana hediye etmek için dolduracaktım. ben onun yapraklarıyla sana teslim olacaktım. içimden ne geliyorsa olduğu gibi paylaşacaktım seninle. öyle bir kabul edişle başlamıştım işte yazmaya.. ama şimdi olanlara baksana.. nasıl bir noktaya geldik yine. tam diyorum "bu sefer olacak! hep birlikte olacağız. anlaşamazsınız diyenlere inat biz hep yürekten bağlılığımızda her şeyin üstesinden geleceğiz!" diye. fakat biz yine öyle şeyler yapıyoruz ki çoğu kez şaşıyorum! saçmalıyoruz aslında biliyor musun?! korkuyoruz belki de? yaralanmaktan korkuyoruz ve hemen savunmaya geçiyoruz. o an sadece gururumuzu korumaya odaklanıyoruz. ve tartışma bitiyor.. ve tartışma, duyguları katleden iki tarafın da kazanmasıyla, seven iki kişinin de kaybetmesiyle sonuçlanıyor. severken kaybediyoruz, kırarken mi kazanıyoruz? ya üzülen? üzülen taraflar da biz değil miyiz sevgili?! bak şimdi şu hale? son kavganın ertesi sabahından beri başlayan pişmanlığımızdan kurtulabiliyor muyuz? inkar etme yine! "sen her şeyi bildiğini mi sanıyorsun?" da deme sakın! biliyorum evet. seni senden daha iyi biliyorum ve seni senden daha çok seviyorum aslında ben!
nasrettin hocanın misali helvayı döve döve yedirmek varya hani.. bilir misin o hikayeyi? işte oradaki helva benim sana verdiğim sevgim, ilgim, sadakatim. sen nasrettin hocasın. ve ben de hikayedeki iş yeri sahibi. yalnız büyük bir fark var bizim hikayemizde. ben sana zaten kendi ellerimle veriyorum helvayı. ama sen döveceğimi sanıyorsun. sana yem olarak attığımı ve yanıma gelince sopayı çıkaracağımı.. inanamıyor musun bana yoksa?! seviyorum işte! yalan değil bu! oyun değil! evet ben, ben seviyorum seni! ve mutlu olmandan başka bir beklentim de yok senden! neden hala canını yakacakmışım gibi saklıyorsun kırgınlıklarını benden? neden açmıyorsun kalbinin en hassas yerini bana? neden?! biliyorum işte, hissediyorum. neden inkar ediyorsun kendini bana?! senin o ego sandığın, senin o gurur sandığın, senin o inat sandığın aslında kırılmaktan korktuğun için kullandığın kalkanların. ve gururunun kırıldığını sanıyorsunya bazen, aslında o kırılan kalbin senin. gururun değil. ama sen "kalp" demeye bile korkuyorsun sevgili!
sana "unique" dedim.. o zamanlar aramızda özel bir şey yoktu. bir anda söyleyiverdim. bir düşüncem de yoktu. ve sen ismiyle müsemma olanlardan oldun.. "tek" oldun.. "benzeri olmayan" oldun.."eşsiz" oldun.. ben mi yaptım yoksa sen mi oldun? sen benimle unique'sin sevgili.. sadece benimle. herkes için aynısın sen. ama benim için unique'sin sadece. "tek" olabildiğin sadece benim kalbim, benim duygularım. sen kendini "unique" yapamazsın. kendi kendine olamazsın ki.. sana, "eşsiz" olan hazinemi veririm ve sen ancak o şekilde "eşsiz" olursun. ve ben ise o eşsiz hazinelerimle, senin gözünde "unique" olurum ancak. yani anlıyorsundur beni.. ben seninle, sen benimle isek ancak "eşsiz" oluruz. sana "eşim" demiyorum ben. çünkü ayrı şeylerin eşi olur. ayrı ruhların, ayrı bedenlerin eşi olur. aynı eldivenler gibi, ayakkabılar gibi, küpeler gibi.. ama sen benim tek'imsin. unique'imsin. ve biz bir bütün halinde unique'iz seninle!
küll'ü bilir misin sen sevgili? cüz'lerden meydana gelmiştir hani. ama bir bütündür o. insan bedeni bir küll'dür mesela. eli, ayağı, başı, kolu ayrıdır ama bir bütündür. insan'dır o. keza sadece bedenden de ibaret değildir. bir ruhu vardır. hissiyatı vardır. hepsi cüzi iken bir kanunda bir araya gelir ve küll'ü oluştururlar. bedenden bir parça ayırsan, o yine insana ait olarak tanımlanır. işte biz alem-i ervahta birbirinden bedenen ayrılmış bir küll'üz. ama adımız aynı. aynı şeyiz biz. bedenen ayrı gibi görünen fakat ruhsal olarak kenetlenmiş iki varlığız.. ve bizim kanunumuz ise; sevmek. biz de bir kanunda bir araya geliyoruz. hani iki hamur parçasını eline alırsın, eğer unlarsan onları, birleşemezler. ama unlamazsan birbirine değdirdiğinde yapışırya.. ve biraz yoğurduğun zaman, o iki parçadan eser kalmaz. tek'tir artık o.. işte biz de enaniyet ununa bulanmadığımız taktirde; duygularımızla, sevgimizle, ruhumuzla yoğrulup tek olabiliriz..
"zıtız" diyoruz ya bazen.. aslında bu bile bizim bir küll olduğumuzu isbat ediyor. dünya da bir küll'dür sevgili.. dünya da.. nasıl tüm zıtlıklarıyla bir bütünse o, nasıl kendi kendine zarar vermeden onları barındırıyorsa bünyesinde, işte biz de dünyaya benziyoruz seninle. insan nasıl kendi içinde bir alemse, alem dahi bir tek insan gibidir.
hatırlar mısın bilmem.. birgün konuşmamız esnasında benim bir sözüm üzerine demiştin ki: "..aslında güzel bir şey di mi eksiklerini tamamlamak.. mesela senin konuşman, benim susmam gibi..".. ben bunu unutmadım biliyor musun. diğer sözlerin gibi bunu da unutmadım. bu da hep aklımın bir köşesinde duvarlarıma çarpa çarpa yankılanmakta.. bu da sensizken, yaralı çıktığım bir savaşta elimdeki ganimet gibi, en az onun kadar bir mutluluk vermekte bana. bu da mütemadiyen kafamda dolanan soruların bazılarına cevap niteliğinde. ve bu da sen konuşmazken bile benimle konuşuyormuşsun gibi hissetmemi sağlayan sözlerinden biri. şimdi yoksun belki hayatımda ama.. o kadar çok cümlen var ki benimle yaşayan.. ben hep o cümlelerle konuşuyorum işte..
peki.. peki sen bilir misin sevgili, insanın aslında en çok sustuğunda konuştuğunu? bilirsin bence.. bilirsin tabii ki sevgili.. bilirsin.. sustuğunda anlattıklarından bilirim ben de.. ve şimdi susuyoruz yine karşılıklı. ve sen de, ben de biliyoruz ki; aslında en uzun konuşmaları yapıyoruz birbirimizden haber almadan, sesimizi bile duymadan..
ve nedendir bilir misin sevigili, biz uzun zamandan sonra konuşmaya başladığımızda, sanki o kadar zaman ayrı kalmamışız gibi sıcaktır hala kalplerimiz? neden ayrı olan günleri uzun uzun anlatmayız birbirimize? neden, bir konuşmada bitiverir yalnız kaldığımız zamanları anlatmak? düşünsene sevgili.. çünkü biz seninle, o zaman içinde bile hala konuşuruz sessizce.
ve.. ve "kader" nedir bilir misin sevgili? işte yaşadığımız her şeydir kader. ne olursa olsun bizi tekrar bir araya getiren, bazı günler birimizden diğerimize, bizden habersiz haber götüren, birimiz diğerine seslenmek istediğinde uykumuzu kaçırıp aniden uyandıran; bir teselli, bir söz ararken, ansızın çalmaya başlayan şarkıları dinleten; konuşurken sürekli aynı anda aynı şeyi söyleten.. ve belki de daha bilemediğimiz şeyleri, sürprizleri içinde barındırdan.. kader işte..
ve hatırlar mısın sevgili, sana sorduğum ve senin anlamamazlıktan gelip uzattığın, tatlı bir uyuzluk yaptığın bir soru vardı? "..nerede?" diyordu o soru. "söyle bakalım nerede?" diyordu.. sorunun cevabı: "istanbul" değil sevgili; benim. çünkü sen, istanbul'dan ziyade bendesin.. bendesin çünkü.. sen, kuru bir "sevgili" hitabında değilsin. sen..sen benim "sevgilim"sin..