çoban için önemli olan otlattığı koyunları zamanı geldiğinde sahibine sağlam teslim etmektir. sabah kalkar, çorbasını içer ve yollara düşer. akşam gelir yemeğini yer, biraz televizyona bakar, tosun paşa yı on dokuzuncu kez izleyebilir ve ilk izlediği günkü kadar gülebilir. gece karısının başı ağrımıyorsa onunla bir halvet eder ve uyur. günleri buna benzer geçer. onun dış politikaya iç sorunlara, ekonomiye ayıracak vakti yoktur. ekmeğinin derdindedir. seçime günler kala tv de "aynı dağın yeliyiz" şarkısını dinler, izler başbakana bakar "şugar adam" der ve seçim günü gider oyunu basar.
şehirdeki çoban ise her seçim döneminde tüm parti liderlerini dikkatle takip eder, söylediklerine söylemediklerine bakar. parti programlarını okur, iç ve dış gidişata bakar ve kararını ona göre verir.
şimdi bu iki kişinin oyunun değeri aynı olabilir mi. dağdakini koruyayım derken şehirdeki çobana beyinsiz diyen anlayışı ve idraki kıt mahluklar çobanı düşünselerdi onun otlatacak koyun bile bulamadığını, ithal anguslara mahkum olunduğunu ve dağdaki çobanın işsiz kalacağını görebilirlerdi. mesele çobana hakaret değildir, konu seçim sistemi ve ülkenin sosyal durumuyla ilgilidir. şehirdeki çoban dağdaki çobanı can bilir, kankası da olur, kan kardeşi de. onun derdi çobanın sırtından rant elde eden oy avcılarıdır. onu cahil ve aç bırakarak gemisini yürütenleredir tepkisi.
ayrıca demokrasiyi benimsemek zorunda mıyız, önemli olan insandı hani. demokrasi her yönüyle gelişmiş ülkeler için iyidir. açlıktan ölen iki buçuk aylık bebelerin olduğu gençlerin sınavdan sınava koştırduğu ülkede demokraaasinin adı olur, yadından yenmez.
bir partiye oy veren insanların aynı partiye oy veren tüm seçmenleri sahiplenmesi de anlaşılacak iş değildir. göbekler beraber mi kesildi. yoksa sen de mi çobansın derler adama.
evet arkadaşlar, bana saçma geliyor bu iş ezelden beri. bugünkü yarınki seçimlerle alakası yoktur düşüncelerimin. hep böyledir, hep böyle kalacak. çünkü benim derdim parti değil vatan ve millet.