yaşamım puzzle gibi. puzzle yapmayı seviyorum ve belki de bundandır parçaları yerine doğru oturtmam. her zaman bir yerden başlamak gerek, aynı puzzle yaparken olduğu gibi önce çerçeveyi çıkartırsın sonra içine geçersin. başlarım amaca doğru ilerlemeye, yavaş yavaş bulurum parçaları önce çerçevesini çizerim, sonra içine geçerim. bazen kandırıldığım, kullanıldığım, boşlukta olduğum ya da üzüldüğüm olur tabiki hayatta. bu puzzle yaparken de böyledir; başlarsınız, parçaları bulursunuz, bir parçayı bulamaz ve çevresini doldurmaya başlarsınız, üzülürsünüz, sinirlenirsiniz, sıkılırsınız ama öyle bir zaman gelir ki bütün resim biter ve sadece o parça kalır. resimin ana parçası, hayatınızın dönüm noktası gibi. bu herşey olabilir; kullanıldığınız, kandırıldığınız, kırıldığınız, üzüldüğünüz, boşlukta olduğunuz...herşey.. ama doğru kullanırsanız o parçayı son parça olarak keyifle yerine oturtmak gibi, hayatınızdaki bu olumsuzlukları da bu boşluğu doldurarak kaldırırsınız.
ve ilk defa puzzle gibi yaşamaktan nefret ettim. lanet olsun sözlük, lanet olsun -ki ilk defa sana böyle "sözlük" diyerek yazıyorum- yine parçaları doğru oturttum, yine biliyorum dedim, yine tahmin ettim ama olmaz dedim sen bunu düşünemezsin dedim, ama bu düşündüğüm bile doğru çıktı, başından beri biliyordum sözlük. başından beri kendimi kandırdım olmaz dedim, oldu. puzzle, farklı bir resim çıkardı karşıma, resimde bir parça eksikti, resmen kullanıldığımı anlatıyordu, kırgınlığımı ve gözyaşlarımı anlatıyordu sözlük. işte o parça sözlük, o bütün resmin ortasında kalan parçayı bulamıyorum, bütün olumsuzlukları kaldıracak parçayı bulamıyorum. ve birşeyleri tahmin etmekten, birşeyleri bilmekten, ilk defa bu kadar iğrendim, nefret ettim. ve korkuyorum...