şimdi ben buraya spoiler eşliğinde, kürdan bir vücuda sahip, uzun saçlı, keçi sakallı, metallica tişörtü giyen eleman misali sofistike cümleler yazamam ama film güzel film. ağırlıklı olarak evin içinde, walken abi ve onu kaçıran elemanlar arasında geçiyor hikaye ki bunun yanına denis leary, salak ile avanak ikili ile süsleme de yapmışlar. bu kısıtlı alana rağmen gayet sürükleyici bir film. ha diyaloglar daha alengirli, mekan seçimleri, sahne geçişleri, şu bu daha güzel olamaz mıydı; olurdu elbet ama ben minnesota wild taraftarıyım ve az ile yetinmeyi bilirim(sizi bilemem). walken abinin karakterleri çözümlemesi ve bunun etrafında gelişen olaylar güzeldi. leary "mafya babasının sağ kolu" klişesini iyi canlandırmış. ayakkabısı, karısı, kaynanası ve arabada yanında oturan adam, kızını döven adama anlattığı hikaye, sonra onu tost makinesiyle dövmesi, vb vb... uzatmayayım. internette göz gezdirdiğim birkaç noktaya değineyim:
film, don stanford imzalı "the hostage" isimli kısa hikayeden yola çıkılarak yapılmış(ki credits bölümünde de belirtiliyor bu). 1953 yılında bir dergide yayımlanmış. kitap ile film büyük benzerlikler gösterse de filmde birkaç ekleme yapılmış.
diğer bir önemli nokta ise parmağı kesildiği muhabbeti dönen elise'nin parmağının kesilmediğini öğreniyoruz filmin sonunda. "peki kesik parmak nereden geliyor" sorusu cevaplanmıyor ama o kadar kusur kadı kızında da olur.
film için 2 tane de alternatif son hazırlanmış. birinde walken parayı alıyor ve max ile elise'nin yaşamasına izin veriyor(ayy bir nevi filmin sonunu söyledim). diğeri ise hepten dandik bir son olduğu için pas geçilmiş.