ece temelkuran

entry606 galeri video2
    35.
  1. yıllardır gazete okurum. internetin en sevdiğim özelliklerinden biridir, şimdi günde 7-8 gazete ve onlarca köşe yazarlarını okuyabiliyorum, daha önce böyle değildi tabii. günde en fazla iki gazete olurdu evlerde, en iyi ihtimalle, o da babanın evde olduğu pazar günleri... ve bunca yıldır okuduğum "köşe yazıları" içinde en güzellerinden birini bugün okudum. *

    Türkiye vicdanına yürüyor

    Büyük bir vicdan azabı... Öyle ki yapamadığımız, beceremediğimiz, sustuğumuz, korktuğumuz, çekindiğimiz her şey için bir vicdan azabı... Hrant ın gidişiyle gelen, bütün ülkeyi kaplayan, genişlemesine ve derinlemesine bir vicdan azabı...
    Kalabalıklar, sanki tetiği kendisi çekmişçesine ağlıyor istanbul da. Tuhaf şey. Çünkü insanlar Hrant ın gidişiyle birlikte ve aynı anda bir çok şeye ağlıyor. Herkes neyi yitirdiyse ona ağlıyor. Hrant, insanları kendi kalbine çağırırdı.
    Şimdi insanlar, tıpkı onun istediği gibi, kendi kalbine, kendi suçluluğuna, kendi vicdanına yürüyor. Bugünkü kalabalık bu. Bugünkü kalabalığın yürüdüğü yer bir mezarlık değil. Türkiye bugün kendi vicdanına, kederine ve tüm kayıplarına yürüyor...

    Hrant gülerdi
    Hrant görseydi gülerdi muhakkak. Hiçbir şeye gülmese bile, bir canlı yayında, mühim adamlardan birinin, cinayetten söz ederken ağlamaklı olup "Artık komşular bile birbiriyle konuşmuyor" deyişine gülerdi.
    iş oralara geliyor işte. insanlar bütün yitirdiklerine ağlıyor Hrant ile birlikte. Hrant, toprağa düşerken görüyorlar ki toprağa neler neler düşürmüşler aslında.
    Herkeste "Bir hikâyenin sonuna geldik" hissi. Canlı yayınlarda, normalde çok soğukkanlı olan televizyoncuların bile delirip öfkeyle konuşmaya başlaması bundan. Hrant ın bir yazısını bile okumadığına adım gibi emin olduğum teyzelerin, amcaların Agos gazetesi önünde ağlayamaya başlaması bundan.
    insanlar sadece Hrant ın değil, bir ülkenin yasını tutuyor. Yitirdikleri artık kesin olan bir ülkenin. Artık anladı herkes: Bu geri dönüşü olmayan bir parçalanma. Artık hiçbirimiz birbirimizi bir ülkede yaşadığımıza inandıramayız. Artık kimse bize bir ülkede, bir halk olarak yaşadığımıza inandıramaz.
    Demiştim bir zaman:
    Bir çakıl taşını dahi vermedikleri bu ülkede her gün insanlar ölüyor. Hrant ile birlikte şimdi insanlar artık ellerinde sadece çakıl taşlarının kaldığını görüyor...
    Zanlının "yalnız kurt" olabileceği söyleniyor. Bir örgüt bağlantısı olmayan yeni bir katil tipi olabileceği. Başkaları ise "derin devlet" ile bağlarının çıkarılması gerektiği görüşünde. Ben şöyle düşünüyorum:

    Yalnız "köpekler"
    Ne "yalnız bir köpek"ti katil ne de gizli bir örgütle bağlantısı var. Her ikisinin ortasında bir yerde bu mesele. Bu hikâyedeki katil asla yalnız değildi. Televizyon dizilerinden, büyük gazetelerin başyazarlarına, devletin en üst katlarından partilerin ilçe örgütlerinin en dibine, camilerin avlularından okulların bahçelerine kadar her yerde korunan bir kimlikti bu.
    Bu kimlik, bu "örnek vatandaş" tipi, Susurluk tan sonra yaratıldı. Mumlarımızı yakıp, ışıklarımızı yakıp söndürürken seslerimizi susturanlar, bu kimliği bu memlekete armağan etti. Biz yenildik, "onlar" yendi ve yeni doğan çocuklar "yenen" tarafta yer almak istedi. Susurluk bölünerek çoğaldı, sokaklara, mahalle kahvelerine, okullara, camilere yayıldı.
    Bu ülkenin "esas sahibi" onlar. Biz hep sesimizi kısarak konuşmak zorundayız onların yanında. O kadar ki Hrant ın gittiği gün yanımdan geçerken "Gebersin it!" diyen, 20 yaşında bile olmayan "delikanlı"ya hiçbir şey diyemiyorum ben. Çünkü daha bakar bakmaz yüzüne, elini ceketinin içine götürüp büyük bir kendine güvenle dönüp soruyor:
    "Bi' derdin mi vardı?"
    Biliyorum ki bir şey desem en yakın kahveye girip bağırabilir:
    "Vatan haini! Dinimize, bayrağımıza küfretti!"
    Biliyorum ki o andan sonra başıma gelecek şey ölmekten beter.
    Şimdi Türkiye buna ağlıyor işte. Köpeklerin değil, insanların yalnız olmasına... Taşları bağlayıp köpekleri salanların kanlı zaferine...
    istanbul daki kalabalık bugün bu kedere doğru yürüyor. Bu vicdan azabıyla. Biz korktuk ve en güzel çocuğumuz öldü, herkes, her nasılsa, Hrant'ı hiç tanımasa bile, bunu dibine kadar biliyor.
    Hrant, görüyor musun?
    Sevgili arkadaşım, acı acı gülüyor musun? *
    5 ...