bu teknoloji elbette ilk başta anti maddenin daha detaylı incelenebilmesine olanak tanıyor. anti maddenin anlaşılması bir çok açıdan önemli. birincisi, teoriye göre evren ortaya çıktığında madde ve antimadde sayısının aynı olması bekleniyor; ancak şu an bilinen evrende "normal" diye bildiğimiz madde ortada kalmış anti madde çok nadir, üstelik normal madde ile temas ettiğinde her ikisi de birbirini yok ediyor; ve antimaddenin neden böyle az miktarda olduğunun anlaşılması gerekiyor. çünkü fizik kurallarına göre anti madde kalmaması için bir sebep yok.
unutmamak gerek, antimaddenin varlığı antimaddenin doğada bulunmasından daha önce tahmin edildi. 1898'de arthur schuster "olması gerek" diye mantık yürüttü, 1928'de paul dirac bilimsel makale ile varlığını ispatladı, 1932'de ise carl david anderson ilk kez anti atomun anti positronunu üretti (hem dirac hem de anderson antimaddeden birer nobel götürdüler). yani insan matematiği "doğa da antimadde olması gerek" demeseydi kimsenin hiç bir zaman bir antimadde ile karşılaşması mümkün değildi. mesela 2011'de Amerikan Astronomi derneği anti maddenin doğal ortamda fırtına bulutlarının içinde üretildiğini tespit etmiş, ama nasıl göreceksin?
ikincisi, yerçekiminin kütle ile derin ilişkisi ortada. yine de yerçekiminin tam kaynağı henüz bilinmiyor; işte antimadde yerçekimine karşı test edilirse yerçekiminin kaynağını anlamak; en azından şüphelilerin bazılarını ortadan kaldırıp diğer ihtimallere daha çok dikkat etmek; ve hatta yeni teoriler geliştirmek mümkün olacaktır. Enerji rejiminin ciğerini bulabiliriz yani.
ve şöyle de temel bir hadise var: madde ve anti madde aynı fizik kurallarına mı sahip, yoksa anti madde başka bir aleme mi ait?
