ancak 25 dakika seyredebildiğim film... bir kere dramaturjik açıdan çok başarısız; filmde her türlü aksiyona savaş açılmış adeta...
fikrî olarak da öyle. saçma sapan mesajlar verme kaygısı yüzünden, gerçeklerin bir bölümü makaslanmış. böyle olunca da neyin ne olduğu anlaşılamıyor. ankara'da olan bitenleri kastediyorum; amman otoriteye zeval gelmesin, amman suya sabuna dokunmayalım, amman ağlaklığı elden bırakmayalım kaygılarıyla, iş iyice koyunlara kaval çalmaya döndürülmüş.
filmi bıraktığım yer, tam şurası oldu:
- bir gün bu barla'ya bir mektep kurulacak, onun şubeleri tüm dünyaya yayılacak!
"tüm dünyaya yayılmış" şubeler geldi aklıma; her ırktan nur talebeleri(!) aa yok, ben bu kadarına tahammül edemem.
kardeşim, koskoca bediüzzaman böyle mi anlatılır? bediüzzaman her zaman kavganın içinde olmuş birisi. selanik'e gidiyor, istanbul'a geliyor, hep kavga, hep mücadele... enver paşa'ya bile teklifsiz konuşan, gavur vezninde "gayur - gayretli" lakabıyla hitap eden sert bir üslubu var.
hadi bunları geçtim, adam doğu'da çete kuruyor, birinci dünya savaşında aslanlar gibi çarpışıyor. esir düşüyor, sibirya'da kahramanca direniyor. kamptan firar ediyor, bütün avrupa üstünden türkiye'ye geliyor. ankara'ya gidip bildiri dağıtıyor, namaz kılınmayana itaat edilmez diyor, meclis birbirine giriyor.
yani, o bir aksiyon adamı... sen tutuyorsun onu, ruhsuz, fikirsiz, nere çeksen ora gider -neyse benzetmeyeyim- bir saçmalık içinde anlatıyorsun.
yazık lan, aylardır heyecanla bekliyordum halbuki bu filmi. dağ fare doğurdu!