aslında diyalog değil yarıcı olan, diyalogla gelişen durum. biraz yarıcı ama çokca trajikomik. amerikan rüyasını görmek adına...
los angeles'a yeni inmişim, ilk defa yurt dışına çıkıyorum. etrafta takılırken gideyim şu amerikanların meşhur "bacon and eggs" kahvaltısından yapayım dedim. girdim bir mcdonalds'a, oturdum, etrafı süzüyorum falan. ortam aynen filmlerdeki gibi, mekanda ağzında sakızıyla sipariş alan orta yaşlardaki garson betty yok ama hispanic göçmenleriyle, diyaloglarla falan sizi iyiden iyiye amerikan filmlerindeki gibi hissettiriyor. çarprazıma bir adam dikkatimi çekiyor, gazetesini okuyup yemeğini yemekte bir yandan da karşısındaki masadaki adama laf atıyor. o abide gazetesini okurken onun sataşmalarına cevap veriyor falan. hani bizdeki "fener nasıl koydu ama" "siktir lan oradan ne koyması, hakeme dua edin siz" tarzı muhabbetler olur ya, aynen öyle. Ulan diyorum adamlar ne kadar samimi, herifçioğlu geleli 2 dakika oldu hemen kaynaştılar. ama işin iç yüzü daha farklı dostlarım. ikiside birer evsiz, ve sanırım alkolden pelteleşen dilleri ve buharlaşan beyinlerinden dolayı birer meczuba dönüşmüş kendi kendilerine konuşuyorlar. Bu iki adamı, ve daha sonra yüzlercesini sokaklarda kendi kendine konuşur halde görünce amerikan rüyasının aslında bir ilüzyondan ibaret olduğunu fark ediyorsunuz.