dilovası

entry68 galeri
    22.
  1. çalışanların ve yerleşik halkın sağlığının, sırf daha fazla kar edebilmek için hiçe sayıldığı, namı diğer "kanser ovası" dır. burada doğan bebekler, anne sütünden kanserojen madde alıp, kanser oluyorlar. deniz kenarında balıklar kıyıya vurmuş. kısacası, emile zola'nın 1860'lar fransa'sını anlattığı romanı "germinal"deki gibi bir ortam mevcut burada. 2011'deyiz. trenle geçerken camlar kapalı olduğu halde içeri sızan o gaz, nasıl oluyorda görmezlikten geliniyor, anlamıyorum. "gelişmekteymişiz efendim, olası şeylermiş bunlar." diyecek kadar vicdansız adamlar tarafından yönetiliyor bu ülke, çok safım, değil mi? kime şikayet edeceksin ki. kimden yardım dileyeceksin. dileyince şu oluyor, anlatayım: bölgeye araştırma ekibi gönderilir, tabi gönderilmeden bir kaç gün önce fabrika sahipleri aranır, ki fabrika bacaları bir kaç gün önceden filitrelensin. sonra bir durum analizi yapılır. ondan sonra sonuç bi güzel kılıfına uydurulur. ha bir de, kılıfına uydurulmasına engel olan profesöre dava açılır, şaklabanlık yapıyor diye. tıpkı geçenlerde kocaeli üniversitesi rektörü'nün Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'na açtığı gibi. ne büyük çelişki. "tersine dünya okulu demişti" bir zamanlar galeano. "alice" demişti, günümüzde yaşasaydı bir aynanın içinden geçmesine gerek kalmazdı, tersine dünyayı keşfetmek için. çünkü burada herşey tersine işler, burada vicdansızlar ödüllendilir, buranın hocaları doğaya iftira eder: adaletsizlik doğanın kanunu derler, demişti. "adalet yalnız çıplakları ısıyor demişti" bir de, "tıpkı yılanlar gibi". haklıymış. evet, maalesef haklıymış.

    dün birgün gazetesinde çıkan bir yazıda bu konu işlemişti, başlık: "bilimin ortaçağ manzarası" ne kadar da uymuş. evet, keşke uymasaydı ama uymuş. başka ne söylenebilirdi ki bu rezilliği anlatmak için. ne bu kadar iyi isabet edebilirdi.

    işte o yazı:
    http://www.birgun.net/sun...1&month=05&day=29
    0 ...