Yakın bir dostum fark edilmek için fark yaratacaksın derdi. ne var ki o da diğerlerinden farksız biriydi. hatta o kadar ki, kendi söylediği cümlenin içini dolduramayacak kadar sıradan. hikmetin yakın dostumda değil bende olduğunu idrak ettim sonraları. Onun yarattığı fark yoktu aslında. farkındalık düzeyi yüksek bir ben vardım o kadar. herkesin bir yeteneği vardır elbet ve benimki de insanlar fark yaratmasalar da fark edebilmemdi galiba. Spontane gelişen bir olay sonrasında, yakın dostumun bana yönelttiği 'fark ettin mi?' sorusuyla, başından beri burnumun dibinde olan, göz önünde saklanan başka bir gerçeğin tüm çıplaklığıyla önümde durduğunu fark ettim. O sorunun cevabı olmamasına rağmen fark ettim dedim. Çünkü asıl gerçeği fark etmiştim. aslında o dostla pek de yakın olmadığımız gerçeğini!*
Yakın dostumun(!) yakın olmadığını göremeyen ben, Yığınların arasındaki farksızları algılayan benden daha farksız değil. Zaten farklı olsa da önemli değil. Aslında bu başlık altında önemli olan ben değil. Sen! ve sen ki, kendisinden beklenen duruşu sergileme gücüne vâkıf olma yetisini sergileme kudretini bünyesinde barındırdığı şüpheli yazar. Benim seni fark etmem seni şımartmasın. sen hala bu sözlükte bir hiçsin. neslinin sırtına yüklemiş olduğu yükün ağırlığı altında ezilmeyi bir kenara bırakıp bırakmayacağı meçhul bir yazardan ibaretsin. Acınası vaziyetini tersine çevirecek hamleyi yapma asaleti var mı sende? Gerçekten de bir gün karşıma çıktığın entry ile gözlerimi yaşarttığın vakit, kimlik edasıyla arka cebinden çıkardığın karmada haşmetmeab yazabilir mi? yoksa 'herkes aynıyken biz farklıydık, şimdi herkes fark peşinde biz gene aynıyız' tarzı bir söylemle kendini avutaraktan, zaman içinde kayda değer hiç bir şey yapmadan aramızdan yitip gidecek misin?
(bkz: hoşgeldin)