starbucks'a ilk kez giden insanın başından geçecek olan mini olaylar silsilesidir.
şöyle ki;
bir kış günü, iş yerinden 7-8 kişilik bir arkadaş grubu, akşam iş çıkışı starbucks'a gitmek için tutturur ve kader ağlarını örmeye başlar.
havada uçuşan caramel macchiato, white chocolate mocha, caffe americano gibi kelimeler, kendinizi bir anda karacahil gibi hissetmenize neden olabilir. grubun yaşça en büyüğü de olabilirsiniz ama olsun, yine de pes etmek yok!
neyse.. kasanın önünde grubun en sonuncusu olarak sıraya girersiniz (bkz: mini çakal). amaç diğerlerinin ne sipariş verdiklerine bakıp, fikir sahibi olmaya çalışmaktır tabii ki de.
ama bir bakarsınız ki aslında bunlardan da bir halt anladığınız filan yoktur sonuç olarak. hadi birini anladınız diyelim, bu kez de "ya yanlış telaffuz eder de rezil olursam" durumu var.
ve işte beklenen son, sıranın size geldiği an.. korkunun ecele faydası yok. menüye çok biliyormuş gibi şöyle bir göz gezdirirsiniz. tam umutsuzluğa düştüğünüz anda ise menüdeki kadim dostunuz türk kahvesi ile göz göze gelirsiniz.
ve işte mutlu son! insanın starbucks'la mücadelesi bir kez daha başarılı bir şekilde kotarılmıştır.
edit: entry girilirken white chocolate mocha'yı filan yazmak için internetten kopya çekilmiştir.