demokrasi ölü doğmuştur

entry2 galeri
    ?.
  1. eğer eski yunan’da yaşıyor olsaydınız, 300.000 kişilik bir nüfusla, 30.000 kişinin oyuyla kuralına göre demokrasicilik oynayabilirdiniz. zaten oynandı da. fakat ülke nüfuslarının yavaş yavaş milyar seviyesini aşmaya başladığı bugünlerde, zaten doğduğu günden beridir yoğun bakımda olan demokrasiyi nasıl yaşatacaksınız?

    az önce dışarıya çıktım, her apartmanın üst katından cenneti vaat eden sesler duydum, yoldan geçen süslü, gürültülü otobüsten de benzer sesler çıkıyordu. gürültünün ve anlamsızlığın yorgunluğuyla evime döndüm.

    tek ve net bir tanımı yoktu demokrasinin, ama kabaca “çoğunluk yönetimi” diye özetleyebileceğimiz , insanı alıp götüren bir şey. bu en saf tanımdan yola çıkınca sanki tüm halk yönetimde söz söylüyormuş gibi, yüce bir sonuca götürüyor insanı.
    peki öyle mi, bizler söz sahibi miyiz yönetimde?

    eğer 5-6 senede bir verdiğiniz 1 oy,koskoca bir ülkeyi yönetmekse, evet söz sahibisiniz. şimdi bu cümleyi okuyunca kendi kendime gülümsedim. bu mu ? gerçekten demokrasi denen şey bu mu?

    eğer kabaca demokrasinin “yönetme hakkı” diye bahsettiği şey bu ise, -tekrar gülümsedim-,resmen ilkellik. zaten demokrasi kavramı da ilkel çağların bir ürünü değil mi? tekrar gülüyorum…

    sağlıklı bir iletişim için, sağlıklı bir vericiye ve sağlıklı bir alıcıya ihtiyaç vardır. bunlardan birinde sorun olduğu vakit, iletişimin doğruluğundan bahsedebilir miyiz? demokrasi de iletişimin en sağlıksız sonuçlarının meyvelerini sunuyor bize. binlerce vericiden size ulaşan mesajlara göre yönetiyorsunuz ülkeyi –nasıl oluyorsa artık?-. size ulaşan her kimse, o oluyor dünyanız, onun gibi görüyor, onun gibi bakıyor, onun gibi duyuyor, onun gibi hissediyorsunuz. j.j. rousseau şöyle diyor “hiçbir yönetim, demokrasi ya da halk yönetimi kadar iç savaş ve karışıklıklara elverişli değildir. bir tanrılar ulusu olsaydı, demokrasi ile yönetilirdi. böylesi olgun bir yönetim insanın harcı değil”
    yani siz, tüm alıcılardan gelen mesajları alıp, ona göre bir çıkarımda bulunduğunuzu mu iddia ediyorsunuz? tanrı olmalısınız!!

    şimdi geri dönüp baktığınızda, gördüğünüz manzara modern dediğimiz bir topluma ait olabilir mi?
    bizler böylesi aciz bir yönetimi hak ediyoruz muyuz?

    şimdi bunları dediğim için birileri çıkıp “sen ne anlarsın demokrasiden?” diyebilir. desin varsın, dışarıdan bakınca süslü, içeriği tamamen çürük bir yumurta gibi demokrasi. eğer mesajınızı herkese eşit şekilde dağıtamıyorsanız, sonuçlarının da halka ait olduğunu söyleyemezsiniz.

    günümüzde mesaj dağıtımı yapabilmek, tamamen kişinin dağıtım gücüne, yani parasına endeksli. aksi takdirde “gelin ölümsüzlüğün sırrını buldum” demeniz bile etrafınızda büyük bir insan kalabalığı oluşturmaya yetmez. ölümsüzlük mesajını, iletebilmelisiniz ki, insanlar “vaaaay” deyip sizin yanınıza gelebilsinler.

    bir de ülkemizde de uygulanan temsili demokrasi var ki, akıllara zarar. siz gidip yönetimde söz sahibi olmak için oy atıyorsunuz, o oylar vasıtasıyla biri sizin temsilciniz seçiliyor ve sizin adınıza yönetmeye çalışıyor ülkeyi. aynı sizin gibi, ne düşünürseniz hissediyor, rüyasında görüyor ve “benim seçmenim bunu istiyor” diyor herhalde? başka mantıklı bir açıklaması olamaz ki bu işin. tamamen demokrasinin kolay işlemesi için düşünülmüş bir sistem. milyonlarca insanı meclis çatısına toplayıp, tek tek fikirlerini sormak mümkün olmadığından bulunmuş saçma çözüm.

    peki, o temsilcilere yönetim hakkı veren oy sahipleri açısından bakarsak olaya?

    kolay olsun diye gittiniz birini seçtiniz. bir derdiniz var ve bunu anlatmak, kendinizi ifade etmek istiyorsunuz. nasıl yapacaksınız? temsilci başına yüzbinlerce oy sahibi, yani yönetici düşüyor. adam ülke mi yönetecek, sizinle mi uğraşacak? tekrar başa döndük, aslında temsili demokrasi sadece temsilcilere yarıyor, asıl yöneticilere değil. neresinden bakarsanız bakın demokrasi tarihi, gün gelecek insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek. paketi bu kadar süslü, içeriği bu kadar boş bir şey daha olamaz. oyunuz için, elinizi ayağınızı öpenlerden, yalan vaatlerden bahsetmiyorum bile.

    demokrasinin bir karanlık yüzü de “kimi” seçtiğimiz sorunsalıdır. bizler toplum olarak, temsilci seçiyorsak eğer, neye göre seçiyoruz? thomas carlyle “aptalların her zaman sahip olacağı ayrıcalık, akıllılar tarafından yönetilmektir, bu onların temel insan hakkıdır” demiştir. peki demokrasi en azından biz aptallara bu hakkı veriyor mu, yoksa bizler bazı vaatlerin peşinde, arkasına aptal çoğunlukları almış temsilcilerin peşinden mi gidiyoruz? kararı size bırakıyorum, siz kimin peşinden gittiğinizi daha iyi bilirsiniz.

    bir diğer acınası nokta da, topluluğun akıllı olduğuna, yani bir ülke yönetiminin rahat rahat topluma bırakılacağı düşüncesidir. bizi yönetenlere baktığınızda toplumun ne kadar da akıllı olduğunu görmüyor musunuz? bütün seçmen bir araya gelip eğer bunu yapabiliyorsa, topluluğun akıl sağlığından şüphe etmez misiniz? hegel şöyle der “halk şekilsiz bir yığındır ve hareketleri, eylemleri ancak ilkel, irrasyonel, vahşi ve ürkütücüdür” hegel’in gördüğünü siz de görüyor olmalısınız.

    bir de sayı olayı var. sanki ahır hayvanlarıymışız gibi, yönetim hakkı sayıca üstün olana veriliyor. oysa hepimiz farklı değil miyiz, yüzümüz gözümüz, tipimiz, sevdiklerimiz, özlediklerimiz, aklımız hepsi birbirinden farklıyken, birer hayvanmışçasına sayılıyor olmak insanlık onuruna aykırı değil mi? nietzsche şöyle der “bütün sosyolojimiz sürü hayvanlarının, yani toplanmış olan sıfırların içgüdüsünden başka bir içgüdüyü tanımamaktadır. her sıfırın “eşit haklarına” sahip olduğu yerde sıfır olmak erdemli olmaktır”

    unutmayalım, dünyaya kan ağlatan hitler de demokratik bir seçimle işbaşına gelmiştir.

    link : http://ben.tolgaakbas.com.tr/gundemi_irdeleyen_yazilar/acil-demokrasi-maalesef-hastayi-kaybettik.html
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük