okul çıkışı ya da iş çıkışı çok yorgun ve argın bir şekilde binmiş olduğunuz belediye otobüsünde tek boş koltuğa sizle birlikte uçan diğer üç kişiden önce siz oturursunuz. hafif bir mağrurlukla sırıtırsınız hatta.
"senden bi bok olmaz" diyen annenizin silueti geçer gözlerinizden. sonrasında kulaklığınızı takıp dinlemeye başlarsınız katatonia'yı. duraklar birer birer atlatılmaya başlandığında evdeki yemeklerin kokusu gelmeye başlar burnunuza. ve, nihayetinde o biner.
bazen yaşlı bir teyzedir, pazardan evine dönen. bazen de emekli maaşını çeken yaşlı bir amca. bir anlık, yorgunluğun vermiş olduğu tereddütle kalkmaz istemezsiniz yerinizden fakat geri dönüp baktığınızda tüm gözler sizin üzerinizdedir. mecburen verirsiniz yerinizi. kulaklığınızı çıkarıp eklersiniz:
"buyurun efendim."
sonuçta, yaşlı insan. tüm metabolizması bozulmuştur. mecburen işitme sorunu yaşıyordur. kulağına girip tekrarlarsınız:
"buyurun efendim."
elinizle de boş koltuğu gösterirsiniz. yüzünüze dahi bakmaz. ve, teşekkür dahi etmez. hiçbir tepki vermez. öylece durur. bir anlığına gözlerinde de sorun olduğunu sanıp hafifçe eğilirsiniz. hayır. sorun yokturdur. yine de oturmaz koltuğa.
tekrar kulaklığı kulağınıza taktığınızda nasreddin hoca ile küçük çocuk arasında geçen o meşhur eşeği sırtlarında taşıma fıkrası gelir aklınıza. hafifçe gülümsersiniz.
bir kaç durak daha ilerlenir. ne binen vardır ne de inen. yaşlı kişi ile yan yana boş koltuğu izleyerek devam edersiniz yolculuğa. biraz daha ilerlendiğinde nedensizce bir suçluluk duygusu kaplar içi. tüm yolcuların ters ters bakışının etkisi de büyüktür bu suçluluk duygusunu çekmekte.
kendi kendinize konuşursunuz:
"ya, şerefsizim buyurun dedim. o oturmadı. niye mi oturmadı? bende bilmiyorum ki.vardır elbet bir bildiği. tabi ki, anlıyorum. bir gün bizler de yaşlanacaz. ama ben böyle olmam ha. yer verildiği zaman otururum hemen. ne diyorsunuz? teşekkür mü ediyorsunuz?
"teşekkür ederim evladım."
bir anda irkilirsiniz. yaşlı kişidir teşekkür eden. iç sesler değil.