Hiç bir zaman anne kadar ağıza alınmaz , ağlarken bile anne deriz ve bir gün o hiç bizi bırakmayacakmış gibi gördüğümüz , o yuvanın direği artık yoktur. işte o an hatırlanır , göz pınarları kurumuş , bir an da ömründen on yıl geçmiş gibi duran bünyenin o titreyen dudaklarından dökülen o dolu dolu iki hecedir. Baba dersin , hayatın gözlerinin önüne gelir , bir kartal gibi yuvasını nasıl koruduğunu yavrularını nasıl büyütüp yuvadan uçurmaya çalıştığını anlarsın. hani hiç bırakmayacak diye düşünürsün ya işte o an anlarsın , destek alman gereken durumlar gelir aklına sana uzanan o güçlü eller yoktur artık. Savunmasız , kimsesiz güçsüz kaldığını hissedersin. işin en kötü yanı nedir bilir misiniz ? Tüm bunları babanızı kaybettiğinizde anlar , hissedersiniz oysa babası kanser olan bir evlat her gün yaşar bunları. Bir kaç ay sonra doğacak torununu göremeyeceğini bilir ve gözlerinize bakar i kaçırırsınız o an gözlerinizi yüreğiniz dağlanır. Ve artık kanser o dağ gibi babayı sizden aldığında anlarsınız babalığı acıdır.( Acı kelimesi yetersiz kalır. )