orhan veli bir şairin yalnızlığı ve kaçış

entry4 galeri
    1.
  1. hadi bakalım. bi bok yedik ama altından kalkabilecekmiyiz. böyle özel bi şairi yazarken de yazının üslubunu düşündüm. edebiyat tarihçisi gibi yazsan bayar. lay lay yazsan yazının atmosferinin üstüne kelebek kondurmak söz konusu. simdi kafa bi milyon olmuş zaten orhan veli çarpması yaşıyorum. ciddi ciddi bir yazı assada sizi bekliyor lay lay yapamıycam yersen.
    olmazsa bunuda meraklısı okusun.

    orhan veli için herkes ne derse desin (hayat dolu bir haylaz, anı yasayan bi hayalperest, çulsuz bir kazanova müsvettesi) şiiri bakımından devrimci ve solcudur demek yanlış olmaz. ayrıca şairin kısa yaşamı içinde dünya görüşünün ve buna bağlı olarak şiirinin nasıl dönüştüğüne de belki başka bir sanatçıda göremeyeceğimiz kadar yakından tanık oluruz. bu dönüşüm görebildiğim kadarıyla 2. dünya savaşının, genç türkiyenin maddi zorluklarının zamana kattıgı biraz zor ve kaotik atmosferiyle de ilgilidir.

    --spoiler--
    Haydi, benim bu dünyaya garip gelmiş şairim,
    Yolun açık ola!

    yol türküleri
    --spoiler--

    gerçekten zor şartlarda yaşamış bir insandır. fakirdi kelimesi tam ifade etmiyor yaşamını.(ne tam ifade ediyorsa onu yaz o zaman değil mi? bazen bu tip kalıp cümleleri anlamakta zorlanıyorum)

    orhan veli şiirinin önce özetleyelim. orhan veli diyince akla garip akımı gelir. melih cevdet ve oktay rıfat'la birlikte eski edebiyatın hatta tarihin terk edilmesi gerektiğini savunur. şiir o gün sokakta konusulan türkçe ile ancak batılı (fransız) formda yapılmalıdır. bu bakımdan şiirleri gelenekçi ve geleneği terk ettiği dönem olarak ikiye ayrılabilir. aynı zamanda bu dönemler içerik bakımından da ayrılır. gelenekçi dönemde dini terimler hatta şu anda hiç birimizin haberi olmayan kurandan ayetlerin iç yüzü şiirlerinde olumlu anlamda kullanırken daha sonra bu dönüşüm içinde dine ve batılı olamayan topluma da yabancılastıgını goruruz. adeta bir kaçıştır bu gördügümüz, hatta yalnızlıga kaçıştır.

    --spoiler--
    Undan bize de pay, bize de pay,
    Koşun, buğday dağıtıyor Yusuf.
    Undan bize de pay, bize de pay,
    Çökmeden sonu gelmiyen küsuf.
    Eriyecek tencerede kalay,
    Çocuklar ağlaşmasınlar dağda.
    Eriyecek tencerede kalay,
    Yetişmiyecek Ömer imdada.

    Buğday
    --spoiler--

    buğday şiirinde kuranda ki yusufun hikayesi anlatılır.
    hikaye kısaca; Bir gece kral rüyasında yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak ve yedi de kuru başak görür. Bu rüyayı Hz. Yusuf yorumlayarak yedi yıl bereketli günlerden sonra yedi yıl da kıtlık olacağını söyler. Vezirliğe getirilmesinden sonra bolluk günlerinde buğday ambarlarını doldurur. Kıtlık yılları gelince de bunları halka dağıtır.
    devamında da hz. ömerin yaşlı kadını cocuklarını doyuracak birsey bulamadığı olaya gönderme vardır.

    cok da onemli değil aslında babuti.. şimdi örneklere falan girsem bi dünya yazı tutacak. kısaca şair muhafazakar damarlarını zaman içinde tamımıyla kesmiştir. bu muhafazakarlık boslugunu ise günü yasama ve andre gide'e gondermeyle dünya nimetlerinden faydalanma olarak anlayabiliriz.

    bu peşrev biraz uzun oldu ama şimdi şairin yalnızlığı ve kaçışına girebiliriz.
    şair nereden niye ve neye kaçmaktadır. Yaşadığı günden, Gelenekten, toplum değerlerinden bütün gücüyle Çocukluğa, Aşka/kadına, Ölümden/ölüme, Hayal ülkelerine ve tabiki toplumdan umutsuzluğu sebebiyle yalnızlığa kaçmaktadır.

    Kendisine "Bakma fakirmisim, kimsesizmisim" der ve "Yalnız bende degil yalnızlık hali" diyerek teselli olur. ve yalnızlıgın şiirini yazmadan da olmaz elbette..

    --spoiler--
    Bilmezler yalnız yaşamıyanlar,
    Nasıl korku verir sessizlik insana;
    insan nasıl konuşur kendisiyle,
    Nasıl koşar aynalara,
    Bir cana hasret Bilmezler.

    Yalnızlık Şiiri
    --spoiler--

    çok afedersiniz ama şimdi bu bile adamın amk yetmez mi?

    döneminde kendisi ve şiirini inkar eden kadar takdir edende vardır. hatta sık sık bu konuda fikir değiştirenler görülür.

    --spoiler--
    Garibim;
    Ne bir güzel var avutacak gönlümü
    Bu şehirde,
    Ne de bir tanıdık çehre;
    Bir tren sesi duymaya göreyim
    iki gözüm
    iki çeşme
    --spoiler--
    Tren Sesi

    Zaman zaman yalnızlık, sikayet edilen bir olgudan daha çok ozlem duyulan bir kavram olur. Orhan Veli, insanın gölgesinden bile ayrı yaşacağı bir yer aradıgını soyleyerek yalnızlık ozlemini, kinayeli bir istekle çarpıcı hale getirir.

    --spoiler--
    Bıktım usandım sürüklemekten onu.
    Senelerdir, ayaklarımın ucunda;
    Bu dünyada biraz da yaşayalım,
    O tek başına,
    Ben tek başıma

    gölgem
    --spoiler--

    sık sık çocukluguna kaçar, geçim sıkıntısı çekmediği bir dönem malesef yok gibidir.

    --spoiler--
    Küçüktüm, küçücüktüm
    Oltayı attım denize
    Bir üşüşüverdi balıklar
    Denizi gördüm.
    Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı
    Kuyruğu ebemkuşağı renginde
    Bir salıverdim gökyüzüne
    Gökyüzünü gördüm
    Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
    Para kazanmak gerekti;
    Girdim insanların içine
    insanları gördüm
    Ne yardan geçerim, ne serden
    Ne denizlerden ne gökyüzünden ama
    Bırakmıyor son gördüğüm,
    Bırakmıyor geçim derdi

    Macera
    --spoiler--

    deniz, ağaç ve gökyüzü şiirinin önemli simgeleridir. deniz uzak diyarları, kaçısı, gökyüzü dinginligi, huzuru, ve ağaclar mutlulugu remeder.

    --spoiler--
    Gemliğe doğru Denizi göreceksin;
    Sakın şaşırma
    --spoiler--

    --spoiler--
    Deli eder insanı bu dünya, bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
    Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç
    --spoiler--

    --spoiler--
    Denizlerimiz var, güneş içinde;
    Ağaçlarımız var, yaprak içinde;
    Sabah akşam gider gider geliriz
    Denizlerimizle ağaçlarımız arasında,
    Yokluk içinde.
    --spoiler--

    ve tabiki hep bir umut, kahreden o umut vay amk arkadaş öldüm bee.

    Kendini mesut sanmak için; karşıda bir tablo gibi duran denizin mavilikleri arasında anlık mutluluklar peşinde koşarken

    --spoiler--
    Ama gene de,
    Gene de güzel günler geçirebilirim;
    Geçirebilirim bu mavilikte.
    --spoiler--

    kadınlar da olmasa "yaşamak kolay değil ya kardeşler ölmek de değil" amk diyip kafayı yiyebilirdi.

    --spoiler--

    Alnımdaki bıçak yarası
    Senin yüzünden;
    Tabakam senin yadigârın;
    "iki elin kanda olsa gel" diyor,
    Telgrafın;
    Nasıl unuturum seni ben,
    Vesikalı yârim?

    Tahattur
    --spoiler--


    --spoiler--
    Gel benim altın dişlim;
    Sürmelim, ondüle saçlım, yosmam:
    Mantar topuklum, bobstilim, gel.

    Altın Dişlim
    --spoiler--

    --spoiler--
    Kim söylemiş beni
    Süheyla'ya vurulmuşum diye?
    Kim görmüş, ama kim,
    Eleni'yi öptüğümü,
    Yüksekkaldırım'da, güpegündüz?
    Melahât'ı almışım da sonra
    Alemdar'a gitmişim, öyle mi?
    Onu sonra anlatırım, fakat
    Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
    Gûya bir de Galata'ya dadanmışız;
    Kafaları çekip çekip
    Orada alıyormuşuz soluğu;
    Geç bunları, anam babam, geç;
    Geç bunları bir kalem;
    Bilirim ben yaptığımı.
    Ya o, Muallâ'yı sandala atıp,
    Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?

    Dedikodu
    --spoiler--

    ve tabi birde o zamanın şairleri arasında meşhur atışmalar vardır. sık sık birbirlerini hicv eden şiirler yazarlar.

    örneğin ahmet haşim'in türkiyenin zor donemlerinde yazdığı

    --spoiler--
    Akşam, yine akşam, yine akşam,
    Göllerde bu dem bir kamış olsam!
    --spoiler--
    bir günün sonunda arzu / ahmet haşim

    ve diğer şairlerle
    meşhur bir de rakı şişesinde balık olsam gibi şiirlerle atıştığı gorulmustur.

    not1: uzun zamandır hakkında okuduğum bir şairdir. aslında çok farklı bildiğim bir şairmiş. hakkında inanna salome ile yaptığımız muhabbet esnasında böyle bir başlığın açılabileceğini düşündük.
    0 ...