askerde, bir gece nöbetindeyim. erzurum'un, soğuğu da herkesçe malum bir şeydir.. aralık sonlarında, eksi 27 dereceyi görmüştür bu bünye. nöbete gider gelirken, sadece ağzım burnum açıktır sadece * ama o soğuk jilet gibi gelir, insanın suratını keser.. nefes bile almak zordur.
işte böyle bir soğukta, nöbet kulübesinin kapısında miyavlayıp kafamı siken bir kedi. hayvanlarla hiç aramın olmadığını da hesaba katarsak, içimin acımasını da beraberinde getirecek bir durum da yok ortada. ama mübarek kedi, canhıraş bir şekilde öyle miyavlıyor ki, içinin acımaması için duygularını alınmış olması gerek. neyse, açtım kapıyı hızlı adımlarla girdi içeri yavrucuk kedi.. soğuğun kırılmasına bir nebze olsun fayda eden elektrikli radyatörün altına sıvıştı kaldı.. anladım ki, üşümüş hayvan. lan dedim sonra bunu karnı da acıkmıştır, çıktım sağa sola süt kutusu aramaya koyuldum.. bir tane buldum, yırttım kutuyu, güzelce serdim ve dibinde kalan sütleri acayip bir şekilde içti bu hayvancağız.. ne güzel dedim, sevaba girdik canlı sonuçta.
ve az bi zaman sonra, ötelerden bir düdük sesi..çıktım kulübeden tabii kapı aralık, tam kapalı değil. geri dönmem 2 - 3 dakikayı buldu ve geldiğimde ortalıkta ne kedi vardı ne de kediye benzer bişey..
basıp gitmiş salak, halbuki sıcacık bir yer bahşetmiştim ben ona...
ve sonra dilimde bir ibrahim tatlıses klasiği; ah be nankör kedi!