ne yalan söyleyeyim üniversiteye gelesiye utandığım hadise. annem anlatırdı hep okuyamadım diye.. 1930'larda bizimkiler bulgaristan'dan göç ettirilmiş, manisa civarında muhacir köylerinden birine yerleştirilmiş. köyde 10 sene öncesine kadar 1,2,3,4 ve 5. sınıfların aynı sınıfta olduğu bir okul vardı o da kapandı. annem de bu okuldan mezun olmuş, diplomasını da saklamış 35 senedir. ortaokul için 3 km ötedeki kasabaya gitmesi lazımmış tek başına, o zaman bizimkiler de araç da yokmuş, tabi otobüs de yok o sıralar. hergün tek başına karda kışta 3 km gidip gelmeye cesaret edememiş. çok isterdim der hep ortaokulu okusaydım diye. ama hem ablamın hem de benim okumam için hem annem hem de babam varını yoğunu koyarak okutmaya çalıştılar, hala da çalışıyorlar. hayatının neredeyse üçte ikisini size ayırmış birinden utanmak riyakarlığın daniskasıdır.
geçenlerde gayet iyi giyimli ve iyi bir işi olduğu anlaşılan bir ağabeyin memleketten anasıyla babası gelmiş lüks bir lokantaya getirdiğini gördüm. anası ve babasının alışkın olmadığı belliydi öyle yerlere, çekingendiler. ama oğul öyle ilgileniyordu ki, özel olarak aşçının yanına gidip annesinin istediği şekilde yaptırıyor, gelince de elinle yediriyor, babası doydum demesine rağmen babam 1 tane de benim hatırın için ye diyodu. herhalinden belliydi onları çok sevdiği. o ara çok duygulandım. acaba ben de ileri de böyle bir evlat olabilecek miyim annemle babama diye.. öyle ya lise yıllarına kadar annemin toplatılara dahi gelmesini istemiyordum.. arkadaşlarımın anneleri lise, üniversite mezunu şıkken; benim annem ilkokul mezunu ve kapalıydı. açıkça olmasa da zımnen çevre baskısı vardı yaşadığım çevrede.
neyse ki o günleri geç de olsa aştım, canım anam şimdi 800 km ötede şuan belki de yarınki sınavım için bana dua ediyor.