süleyman'a olan sevgi selimi anlatmakta nasıl zorlanıyorum bir bilseniz...
o sükunetin, metanetin, dirayetin, etin, budun... senin mesude'yi göt edişine kurban olurum. sen mesude'yi öldür, suçu üzerine almayan namerttir süleyman. o kadarını diyim ben sana.
gelelim murat adlı yaşam formunun bu haftaki incelemesine:
sevgili gerizekalı murat;
"abimle aylin arasında bir şeyler mi var hııımm?" diye gözlerini belerten sen değil miydin birkaç bölüm önce?
peki sevgili ritmini arayan kalpler oyuncusu suratlı murat; aylin ve abin arasında olası aşk kıvılcımlarından şüphelenebiliyorsan, aylin'in senin için yanıp tutuşmadığının da gayet farkında olman gerekmiyor muydu? gerekiyordu sevgili psiko-kezban murat. peki aylin'in senin için yanıp tutuşmadığını, sen gerdeğe girmek için cebelleşirken, gücünü toparlasan bile "başım ağrıyo murat, tamam mıı?" ile karşılacağını gayet iyi bilirken, aylin'in seninle şartlu şurtlu bir evlilik gerçekleştirmiş olmasına nasıl ve nasıl bu kadar şaşırıp ortalığı velveleye veriyorsun a şapşal?
bir de utanmadan caka satıyorsun aylin gitsin onu istemiyorum diyerekten. aylin gidince de "aaağbii, bul onu getir onu aylin aylin aylin! ben aylin'i istiyorum aylin'siz yaşayamam aaağğbiööhhühühüh"... hahayyt derler adama.
sevmediği bir yemekle karşılaşınca "yemiyceeem" triplerine giren, yemeği direk önünden kaldırılan, 1 saat sonra acıkan ve ağlamaklı gözlerle annesine gidip "acıktım ben, tamam yiycem" diyen 5 yaşındaki çocuklar gibisin.
soner, kaç zamandır tiriş karı mesude'yi nasıl göndereceksin, kendisinden nasıl kurtulacaksın diye merak içinde bekliyordum. hayalim, sana geçirteceği sinir harbi neticesinde elini kana bulaman yönündeydi. hatta toplu bir aile katliamı gerçekleştirmeni de içten içe diliyordum ama, napalım, bununla yetinmek lazımmış. yalnız, aylin'i geri getirmek için attığın depardan sonra, "murat için değil aylin, benim için" dedin ve döndün totonu yürüdün gittin ya, neyin peşindesin lan sen?
inci, her zaman söylüyorum, bıkmadan söylüyorum ve yine söyleyeceğim: senin öğrenci psikolojisinden anladığın, burhan altıntop fransızcası gibi bir şey. üstüne bir de gördük ki, toplu yerde yaşama kurallarıyla da alakan yokmuş.
yer: hastane
saat: gecenin körü
eylem: mete gitar çalıyor
sebep: inci hanımın paşa keyfi.
oha!
- mete hadi bana gitar çal.
- ama hocam, hastanedeyiz?!
- hastanede müzik yasak mı?
bravo gerçekten çok akıllıca bir cevaptı.
hastanede müzik yasak değildir elbette inci şaşkolozu. ama adı üstünde, hastane olduğundan, orada hasta insanlar bulunmakta ve muhtemelen senin ruhunu gıdalandırmak istediğin saatte onlar uyuyorlar. bilmem farkında mısın? akşam akşam nasıl dellendim ben buna anlatamam. bak bak, hastanede müzik yasak mıymış. tey tey teeyy.
hayır ben şunu anlamıyorum: bu dizide şimdiye kadar 3 önemli karakter mapusa düştü. cemile, ali ve ahmet. tamam. cemile'ye saldırı oldu, ahmet'e saldırı oldu, peki neden ali'ye yok? nedir bu kötüye bir şey olmaz fanatikliği? neden her iyi karakter hapse girince muhakkak ya koğuş ağaları yüzünden, ya dışardan talimat alan adamlar sebebiyle bir can harbi yaşıyor? ali'nin hapis işini saymam, olmadı. o da dayak yesin, birileriyle takışsın. hayır, o kadar da bekledim bu ali'nin çenesi durmaz, koğuş ağasına "hıyarağası" falan der en azından dedim ama, yok. uslu duracağı tuttu zaar.
cemile'nin ölmeyeceği konusunda o kadar rahatım, o kadar rahatım ki dostlar... eğer ölürse fena halde bir yerimde patlamış olacak. ama, silikon kafalı berrin bile ölmedi şu dizide, cemile ölürse zaten son zamanlarda saçmalıkta çığır açmış olan bu diziyi izlemek için hiçbir sebep kalmayacak. üzgünüm süleyman, öyle bir durumda seni de kalbime gömmek durumunda kalacağım. fırk..