otobüse beyazıttan bindim. oturacak yer olmadığından mütevellit arka kapının oraya yöneldim ve sırtımı arka koltuğun ön kısmındaki cama dayadım, etrafı seyreylemeye başladım.akşamın yoğun trafiğinden kaynaklı olarak otobüs santim santim ilerliyordu. derken onları gördüm edebiyat fakültesinin önünde. ikisini de tanımıyordum. bir erkek, bir kız. kız oldukça sadeydi. açık kahve tonlarında kargo bir pantolon, biraz daha koyu renkli bir ceket, açık yeşil asker çantası. erkek de bir o kadar sadeydi. gri bir keten pantolon, kırmızı, polo yakalı bir tişört vardı üzerinde. üzerindeki poları -sıcaklamış olacak ki- çıkarmış, omuzdan askılı çantasının kenarına sıkıştırmıştı. sevgili değildi bu iki genç, besbelliydi bu. kız hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor, erkek yüzünde tebessümle onu dinliyordu. kızın kur yaptığı açıkça belli idi. üç kere üst üste tokalaştılar yürürken. ayrılacaklar zannettim ama yürümeye devam ediyorlardı. belli ki fiziksel temas kurmak istiyordu kız. kızın gözleri parlıyordu, erkek gülümsüyordu. yavaş yürüyorlardı. en az santim santim ilerleyen otobüsüm kadar yavaş. belli ki yol bitmesin istiyorlardı. o kalabalığın içinde, hamallar, esnaflar, bavul ticareti yapmaya gelen ruslar, birkaç hayat kadını arasında gözden yitirdim onları. aksaraya dönen yolu geçtikten sonra trafik açıldı. otobüsüm ilerlemeye başladı. görüş açımdan tamamen çıktılar. yusufpaşadan sonra beş-altı dakika sonra evde oldum. aklım hala onlardaydı. umarım kız ona açıklar hislerini. erkekte söyleyecek gibi bir hal yoktu zira. insanlar mutlu olsun istiyorum. umarım ben de yakın zamanda gözlerimin içine bakıp bana heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatacak kişi ile yakında karşılaşırım. şimdilik bu kadar.