şang- hay büyük bir limandır,
mükemmel bir liman.
gemileri daha kocamandır
boynuzlu bir mandarin konağından.
vay vaaay!
ne acayip yer be şang-hay...
mavi nehirde akar
hasır yelkenli kayıklar.
hasır yelkenli kayıklarda
çıplak kuliler pirinç ayıklar
pirinç sayıklar..
vay vaaaay!..
ne acayip yer be şang-hay...
şang-hay büyük bir limandır.
beyazların gmileri kocamandır,
sarıların kayıkları küçücük.
kızıl saçlı bir çocuğa gebe şang-hay.
vay vaaaay!..
ne acayip yer be şang-hay...
muharririn not defterinden
dün gece
limana girince gemi
jokond kğağı atto karaya.
şang-hay kazan o kepçe
hal oldu si-ya-u'sunu arıya arıya.
muharririn not defterinden
"çin işi japon işi
bunu yapan iki kişi
biri erkek biri dişi.
çin işi japon işi
seyrediniz ne hünerdir
li-li-fu'nun bu son işi."
bağırıyor avaz avaz
çinli hokkabaz
li.
sarı sıska bir örümceğe benziyen eli
fırlatıyor havalara ince uzun bıçakları:
işte bir
bir daha
bir daha
bir daha
beş
bir daha.
havlarda şimşekli daireler çizerek
bıçaklar birbiri ardınca fırlayıp akıyor.
jokond bakıyor,
daha da bakacak
bakacak fakat:
kocaman renkli bir çin feneri gibi
sallanıp karıştı ortalık:
"- yol verin varda
çan-kay-şi'nin celladı
yeni bir kelle kovalıyor.
yol verin varda...
biri önde biri arkada
iki çinli fırladı köşe başından.
öndeki koşuyor jokonda doğru.
bu ona doğru koşan oydu, oydu, o.
si-ya-u'su onun
kumrusu onun.
si-ya-u'm benim
si-ya-u..
etrafı sardı bir stadyum uğultusu.
ve sarı asyanın al kanıyla
boyanmış olan
nemrut ingiliz lisanıyla
atıldı naralar:
"- yakalıyor
yakalıyor
yakaladı
yakala..."
jokondun kollarına üç adım kala
yetişti çan-kay-şi'nin celladı.
parladı
pala..
kesilen bir et kırılan bir kemik sesi.
yuvarlandı ayağının dibine
kana bulanmış sarı bir güneş gibi
si-ya-u'nun kellesi..
ve işte böyle bir ölüm günü
şang-hayda kaybetti floransalı jokond
floransadan daha meşhur olan tebessümünü.
muharririn not defterinden
çin kamışından bir çerçeve.
çerçevede resim.
resmin altında isim:
jokond..
çerçevede resim:
çerçevede resmin gözleri yanıyor
yanıyor.
çerçevede resim:
çerçevede resim canlanıyor
canlanıyor.
ve birden
atlıyormuş gibi boşluğa bir pencereden
fırlayıp çıktı resim çerçeveden;
ayakları yere vurdu.
daha ben haykırırken adını
karşıma dikilip durdu:
muazzam bir kavganın dev kadını.
o yürüdü
ben peşinden
kızgın kızıl tibet güneşinden
çin denizine kadar
gidip geldik
gelip gittik.
jokondu
düşman elinde
bir şehrin kapısından
gece gizlice çıkarken gördüm;
onu, süngülerin çatıştığı bir kapışmada
bir britanya zabitinin
gırtlağını sıkarken gördüm.
onu:
içinde yıldızlar yüzen mavi bir su başında
bitli kirli gömleğini yıkarken gördüm....
ocağında odun yanan bir lokomotif
üfliyerek, püfliyerek sürüklüyor peşinden
beheri kırk kişilik kırk kırmızı vagonu.
vagonlar geçti birer birer.
son vagonda gördüm onu:
başında tüyleri yoluk bir kuzu kalpak
ayaklarında çizmeler
sırtında meşin ceket
bekliyor nöbet...
muharririn not defterinden
ey benim sabırlı okuyucularım!
şimdi sizinle biz
şang-hayda fransız divanı harbindeyiz.
hakimler:
dört jeneral, on dört miralay
ve süngü takmış kongolu zenci bir alay.
maznun:
jokond.
dava vekili:
fazla miktarda deli
yani fazla miktarda sanatkar
fransalı bir ressam.
sahne tamam.
başlıyoruz:
dava vekili müdafaasını yapar:
- efendiler
huzurunuzda
maznun sıfatıyla bulunan bu eser
büyük bir üstadın en manalı kızıdır.
efendiler.
bu eser...
efendiler...
alev dolu bir tas gibi yanıyor beynimin içi...
efendiler
leonar da vinci...
efendiler...
rönesans...
efendiler...
bu eser
bu eserin bir misli daha...
efendiler üniformalı efendiler.......
-eees!
yeter.
dırlanma bozuk bir mitralyöz gibi.
zabıt katibi,
kararı oku.
zabıt katibi kararı okur:
- ihlal edilmiştir çinde
fransız tabasının hukuku
mezbure jokond binti leonardo tarafından.
binaen
aleyh
münasip gördük maznunenin
ihrakı binnarını.
ve yarın gece doğarken ay
senegalli bir alay
infaz edecektir divanı harbimizn
bu kararını…
ihrakı binnar
şang-hay büyük bir limandır.
beyazların gemileri kocamandır.
sarıların kayıkları küçücük.
kalın bir düdük.
ince bir çinli çığlığı.
limana giren bir gemi
devirdi hasır yelkenli bir kayığı...
ay ışığı.
gece.
bilkelerinde kelepçe
jokond bekliyor.
es rüzgar es..
bir ses:
- haydi çakmağı çakın.
yakın jokondu yakın...
ilerliyen bir karaltı
bir parıltı...
çakmağı çaktılar
jokondu yaktılar.
kıpkırmızı bir alevle boyandı jokond.
güldü içten gelen bir tebessümle
gülerek yandı jokond..........
sanat, manat, eser, meser, filan, falan, ezel, ebet
eeeeeeeeeeeeeyt,,,
"işte o kadardir ol hikayet
"bakışı duruğu bi nihayet...
temmet..."