jokond ile si ya u

entry6 galeri
    2.
  1. ikinci kısım
    firar

    muharririn not defterinden

    a dostlar hali berbat jokond'un..
    siz emin olun ki onun
    çok uzaklardan haber
    almak ümidi olmasaydı eğer
    ölümün rengini vermek için
    dudaklarındaki mel'un tebessüme,
    bir müze bekçisinin tabancasını çalar
    boşaltırdı muşamba göğsüne

    jokondun not defterinden

    ne olurdu fırçası leonar da vinçinin
    yaratsaydı beni
    yaldızlı güneşinde çinin.
    arkamdaki dağ resmi
    şeker kellesi şeklindeki bir çin dağı olsaydı,
    pembe beyaz rengi uzun yüzümün
    solsaydı,
    alsaydı gözlerim bir badem biçimini.
    ve tebessümüm
    gösterseydi göğsümün içini!
    o zaman uzaklardakinin kolunda
    dolaşabilirdim çin'i...

    muharririn hatıra defterinden

    jokondla bugün başbaşa verdik.
    meraklı bir kitabın
    yapraklarını çevirir gibi
    birbiri ardınca saatleri çevirdik.
    ve öyle bir karara geldik ki,
    bu karar
    bölecek bir bıçak gibi ikiye
    jokondun hayatını...
    yarın gece görürsünüz tatbikatını...

    muharririn not defterinden

    notr dam dö parinin saatı
    çaldı gece yarısını.
    gece yarısı
    gece yarısı
    kim bilir tam bu anda:
    hangi sarhoş öldürüyor karısını?
    kim bilir tam bu anda:
    hangi hortlak
    bir şatonun
    dehliinde dolaşıyor?
    kim bilir tam bu anda:
    hangi hırsız
    en aşılmaz
    bir duvarı aşıyor?
    gece yarısı... gece yarısı...
    kim bilir tam bu anda
    bilirim ki her romanda
    en karanlık saat budur.
    gece yarısı
    her kariin yüreğinde bir korkudur…
    fakat neyleyim?
    tek satıhlı tayyarem
    luvurun damına konduğu anda,
    notr dam dö parinin saatı
    çaldı gece yarısını.
    ve ben
    tuhaftır ki hiçbir korku hissetmeden
    okşıyarak tayyaremin alüminyum sağrısını
    damın üstüne indim...
    çözerek belime sardığım 50 kulaç ipi
    şakuli bir sırat köprüsü gibi
    sarkıttım jokondun penceresine.
    üç keskin düdük çaldım.
    ve derhal cevap aldım
    bu üç düdük sesine.
    açtı ardına kadar jokond penceresini.
    meryam ana kılığına sokulan
    bu fakir bahçıvan kızı
    sıyırdı sırtından yaldızlı çerçevesini
    ve ipe sarılarak tırmandı yukarıya...

    dostum si-ya-u
    talihin varmış doğrusu
    düşmüşsün aslan gibi karıya...

    jokond'un hatıra defterinden

    bu tayyare dedikleri
    kanatlı demir bir at.
    altımızda paris
    eyfel kulesiyle
    sivri burunlu, çopur ablak bir surat.
    yükseliyoruz
    yükseliyoruz
    karanlığı
    ateş bir ok
    gibi deliyoruz..
    gökler üstümüze
    yaklaşır gibi,
    gökyüzü çiçekli bir çayır gibi.

    yükseliyoruz
    yükseliyoruz...

    uyumuşum
    uyandım.
    sabahın şafak demi.
    gökler durgun bir deniz,
    tayyaremiz bir gemi.
    tereyağından kıl çeker gibi gidiyoruz.
    kalıyor arkamızda bir duman yolu.
    pırıltılı yuvarlaklarla dolu
    mavi boşlukları seyrediyoruz..

    altımızda benziyor dünya
    güneşte yaldızlanan
    bir yafa portakalına..
    fakat ne hikmettir ki ben
    yükselmişim de yerden
    yüzlerce minare boyu,
    yine dünyaya bakıp
    aktı ağzımın suyu...

    muharririn not defterinden

    şimdi tayyaremiz
    afrikanın üstünde gezen
    sıcak rüzgarların içindedir.
    yukardan bakınca afrikabir
    kocaman keman biçimindedir.
    bana öyle geldi ki
    çeloyla çalıyorlar çaykovskiyi
    kızgın karanlık ada
    afrikada.
    ve sallıyarak tüylü uzun kollarını
    bir goril ağlamada...

    muharririn not defterinden

    bahri muhiti hindiyi geçiyoruz.
    havaları, baygın kokulu
    koyu bir şurup gibi içiyoruz...
    ve singapurun sarı fenerine bakarak
    avustralyayı sağda
    madagaskarı solda bırakarak,
    ve güvenerek depodaki benzine
    rotayı çizdik çin denizine..

    'çin denizinde sefer eden bir ingiliz
    gemisindeki' 'con isimli güverte neferinin
    hatıratından'

    o akşam
    birdenbire fırtına çıktı.
    ama ne fırtınababam
    ama ne fırtına...
    isanın anası binmiş sarı bir şeytanın sırtına
    havaları karıştırıp fır dönüyor.
    ben de aksi gibi
    pruva çanaklığında vardiyadayım.
    koskocaman gemi
    altımda nah şu kadar görünüyor.
    esiyor rüzgar
    rüzgar üstüne
    rüzgar
    rüzgar üstüne
    rüzgar...
    bir yay gibi vınlıyarak yaylanıyor direk.
    hayda bir çıkıyoruz yukarıya
    kafam bulutları yarıyor.
    hayda bir aşağı iniyoruz
    parmaklarım denizin dibini tarıyor.
    sola yatıyoruz, sağa yatıyoruz.
    yani iskeleye sancağa yatıyoruz.
    ha şimdi battık aman,
    ha şimdi batıyoruz.
    dalgalar:
    bengale kaplanları gibi
    sıçrayıp başımdan aşıyor.
    karşımda dolaşıyor
    cavalı melez bir orospu
    gibi korku.
    şaka mı bu be çin denizi bu&.....
    neysa lafı uzatmıyalım.
    küt..
    o ne?
    havadan mustatil bir muşamba düştü.
    çanaklığın içine.
    bu muşamba
    hoşur bir kadındı.
    düşündüm ki bu göklerden gelen madam
    bizim gemici dilinden usulünden
    çakmazdı anam.
    hemen önünde belirtilmiştir kırıp öptüm elindemn
    bir şair ağzı kullanarak dedim ona ki:
    - sen ey bana göklerden gelen muşamba kadın!
    - söyle hangi ilahi vasfa benziyor adın?
    - niye indin buraya nedir büyük maksadın?
    dedi bana ki:
    - motoru 550 beygirlik
    bir tayyareden düştüm.
    ismim jokond,
    floransalıyım.
    şang-hay limanına bir an evvel
    varmalıyım.

    jokondun hatıra defterinden

    rüzgar düştü
    deniz duruldu.
    yürüyor gemi şang-haya doğru.
    gemiciler sallanarak rüya görüyor
    yelken bezinden hamaklarında.
    bahri muhiti hindi türküsü
    etli kalın dudaklarında:
    "malaka şarabı gibi kızdırı kanı
    ateşi koşinşin
    güneşinin.
    çeker yaldızlı yıldızlara doğru gemicileri
    koşinşin geceleri
    koşinşin geceleri.
    boyadı al kana demir kuşaklı fıçıları
    singapur meyhanelerinde bıçaklanan
    çekik gözlü sarı borneo muçoları.
    koşinşin geceleri, koşinşin geceleri.

    bir gemi gider kantona
    tam 55.000 tona
    koşinşin geceleri"

    bordadan atılan
    mavi gözlü bir gemici ölüsü gibi
    güklere yüzerken ay,
    dirseğine dayanıp seyreder bombay...
    bombay ay...
    bahri ummanı.
    malaka şarabı gibi kızdırır kanı
    ateşi koşinşin
    güneşinin.
    çeker yaldızlı yıldızlara doğru gemicileri
    koşinşin geceleri
    koşinşin geceleri..."

    ikinci kısmın sonu.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük