senaryo ve yönetmenliğini aytaç ağırlar'ın yaptığı, toplumsal bir konuyu sinema ekranlarına taşımış, güzel, acıklı farklı bir bakış açısı ile tasarlanmış film.
her ne kadar insanlar ıssız adam ile kıyaslasa da, film bu karşılaştırmanın yanından geçmiyor. kötüleyenler, böğ yapanlar çıkmış ama arkadaş bir filmi izlerken olumsuz yanını bulmak için oturup izlersen bulursun zaten. bu film gerçek bir aşkı anlatıyor. evet gerçek aşk budur. dokunarak, hissederek, konuşarak, eğlenerek yaşanmış bir aşkı. ilişkinin ilerleyen evrelerinde cinsel ilişki olmadan da bağlanmayı anlatıyor. her şeyin cinsellik olmadığını anlatıyor. belki aşkı körükleyen de cinsel ilişkinin yaşanmaması olabilir ama bu apayrı bir konu. neyse; filmin sonlarına doğru bir yıkım yaşamıyorsunuz belki, hani tahmin edilen bir son, bilinen bir şey var ortada çünkü. çok büyük beklentiler içerisinde izlerseniz, tatmin olamayacağınız ve byük ihtimalle bok atacağınız bir film olabilir. izlerken keyfini almaya ve birbirine karışmanın tadına varın diyorum ben. unutulmayacak replikleriyle baş başa bırakıyorum sizleri. buyrun;
--spoiler--
- sana dokunmak; hayatın içinde durup dinlenmek gibi.
+ sana dokunmak; nefes almak gibi.
- sana dokunmak; tüm kelimeleri yakmak gibi.
+ sana dokunmak; tüm insanları affetmek gibi.
- sana dokunmak; hayatı temize geçmek gibi.
+ sana dokunmak; ölüme inat gibi.
--spoiler--
sonradan gelen edit; bu filmin asıl vuran kısmı ise, film boyunca sadece belli başlı durumu bildiğinizde çıkaracağınız mesajı veren kısmını nasıl unuturum. halbuki izlerken bu sahneyi yazmalıyım diyordum*
--spoiler--
asıl sahne ise; otobüs durağında, ellerini camdan birbirlerine değdirmeleri ve ordan öpüşmeleriydi. işte asıl bu sahnesinde ne kadar zor olduğunu anlıyor insan. huh rahatladım.*
--spoiler--