uğurlayansızdan karşılayansıza yolculuk

entry3 galeri
    1.
  1. (bkz: yolculuk öncesi sarhoş olmak/#11755602)'ın devamı olarak;

    "veda etmek için aradım" dedim, telefonu açar açmaz, uçakta koltuğumu bulmuş, bir süre boş gözlerle koridora baktıktan sonra onu aramaya karar vermiştim, o kimdi ben de bilmiyordum, ben ona "bs kızı" diyordum, "gidiyor musun gerçekten" diye sordu, "evet" dedim, "artık görüşme şansımız kalmadı, ben dönmeden de sen gideceksin", "zaten böyle olmalıydı" dedi, "evet biliyorum" dedim "kurallar böyle", "kurallar böyle" diye tekrarladı, "o zaman sana hayatta başarılar" dedim, tam o cevap verirken, hostes eğilerek kafasını önüme uzattı, yüzü yüzüme dönük, gözlerimin içine baktı, beni öpeceğini düşünerek kafamı geriye çektim, "bs kızı" halen telefonda konuşuyordu, hostes; "telefonu kapatır mısınız" dedi gıcık ve yapay bir gülümsemeyle, "bana hemen bir şişe şarap getirmeniz koşuluyla" dedim, "bs kızı" halen konuşuyordu, hostes bu sefer ağzını açarak gülümsedi, dişleri sarıydı, ben sarhoştum, "bs kızı" halen telefonun öbür ucundaydı, "kapamam lazım" dedim, "elveda" dedi, telefonu kapadım.

    Plastik bardaktan kırmızı şarabımı yudumlarken, "şarap isteyince neden hep kırmızı getirirler" diye düşünerek camdan dışarı baktım, uçmaktan korktuğum için hep koridor tarafında otururdum, yanımda bozuk şiveleri ile bazen türkçe bazen de dutch konuşan iki tane kadın oturuyordu, birinin çocuğu hastaydı galiba, ona üzülüyorlardı, benim ise kendim dışımda üzülebileceğim biri olmadığından olsa gerek sürekli kendime acıyordum.

    uçak kalksın istiyordum artık, eğer ikinci şişeyi kalkıştan önce istersem iyi niyeti suistimal olur, sarı dişli hostesin gözünde küçük düşerim diye ufak yudumlar alıyordum şarabımdan, gerçi köfte dudaklarımla bu pek mümkün gözükmüyordu. "bs kızı" dudaklarımı beğendiğini söylemişti, ama en çok da gözlerimi, zevksiz olduğuna o an karar vermiş, pizza sipariş ederken fikrini sormamıştım.

    oğuz atay'ı hatırladım, ne zamandır ona mektup yazmamıştım, tam zamanı diye düşünerek, kafamda bir mektup kurdum;

    ***

    hocam,

    uçağımız bindiğimizden beri halen kıpırdamadı, motorları büyük bir uğultuyla çalışıyor, ama hareket etmeyen bir uçağın motoru çalışsa ne olur çalışmasa ne olur, uçağımız neden hareket etmiyor da yerinde sayıyor be oğuz abi, 10 dakikada kendime mi benzettim onu da, o da mı öğrendi, yerinde saymayı, ilerlememeyi.

    hadi onun kulesi var, uçuş izni verecek elbet, peki bana kim hadi artık ilerle diyecek?

    sen mi oğuz abi?

    eksper-i mental

    ***

    uçağın kalkacağı yoktu, en sempatik maskemi takarak bir şişe daha şarap istedim, iki şişe geldi, çok müteşekkür olduğumu bildirdim, şişelerden birini oldukça hızlı bir şekilde tüketip, ikinciyi yavaş yavaş içmeye başladım,

    neredeyse iki yıldır azaltmış neredeyse bırakmıştım aslında içmeyi, fakat son bir aydır yeniden başlamış, hem de bırakmadan öncekinden daha fazla içer olmuştum, yalnızlığı unutturuyordu bana içki, aslında daha çok hatırlatıyor ama katlanma gücü veriyordu. terkeden olmalar, terkedilen olmalar, vazgeçen olmalar, vazgeçilen olmalar, hepsi birbirine girmişti, çözümü yoktu, "bu da geçer"'lik durumu atlatmış, artık kepenklerimi kapatmıştım, hiç bir yolculuğumda uğurlanmayacak, hiç birinde karşılanmayacaktım, ben bana hiç kal denmediği için öğrenememiştim kal demeyi.

    ikinci şarabı da bitirdiğimde iyice sarhoş olmuştum, uçak kalkarken, koltuğa yapışan kafamdan son bir mektup geçti.

    ***
    hocam,

    nihat doğan neden mutlu da sen değildin?

    eksper-i mental

    ***

    sızdım.

    devamı için; (bkz: yalnız hissettiğinde telefona sarılmak/#11765585)
    19 ...