"tüketim toplumu" olmaktan ilginç şekilde korkan bireylerin mantıksız hayalidir.
zira ülkenin alışveriş merkezine de, fabrikaya da ihtiyacı vardır. "fabrikalar açılsın, üretim artsın, tüketim olmasın, oh yeah" mantığı 20.yy'da kaldı. tüketmek için üretim yapılır, sistemi tanrılaştırmak, bireyi değersizleştirmek için değil.
"insan" dediğimiz varlık, "sistemin büyümesi" için üretim yapacak bir "meta" değildir. kollektivist sistemler insanı böyle görmüş ve yandaşlarına da bu ideolojiyi aşılamıştır. oysa insan üretme hakkı kadar tüketme hakkına da sahiptir. ve "baskıcı" rejimlerin tüketimden korktuğu, bu rejimlerde bireyin ne kadar tüketeceğine devletin karar verdiği düşünülünce "tüketmek" var olmak anlamına geliyor. aslında küçümsediğimiz, kötü gördüğümüz, olumsuz olarak nitelediğimiz "tüketim toplumu", "özgür toplumun" eş anlamı haline geliyor.
velhasıl üretimi bir fetiş haline getirmemek lazım. üretim elzemdir, yapılmalıdır ancak hayatın gayesi konumuna getirilmemelidir. üretim, tüketime karşı bir alternatif olarak sunulmamalıdır. tüketim toplumunun simgesi olan avm'ler bugün para babası burjuvaların mekanı falan değildir. avm'ler; orta hatta alt gelir düzeyinden birçok insanın da gittiği, çeşitliliği yansıtan ve kapitalizmi "zenginin daha zenginleştiği, fakirin daha fakirleştiği" bir düzen olarak görenlere en iyi cevabı veren mekanlardır.