harikalar diyarındaki tavşan gibi sevimli,
aynaların arkasındaki melek kadar gizemli
resmi çizilen bir rüya kadar bulanık
ipi boynundaki mahkum gibiydi halim...
kasvetli bir dokunuşla titrerken bedenim,
aslında istemiyordum hayallerimin gerçek olmasını
lâl olan bir körün gözleri kadar güzel değildi gözlerim
afâki bir ışığın aydan süzülen yansıması kadar bulanıktın sen
rollerin olmadığı bir tiyatro oyunundaki figurandım adeta..
dakikalar azad olurken saatlerin hapsinden,
imgeler dökülüyordu bir bir zihnimden
yükselip alçalamayan bir şahin misali
aşağıdakilerin aşağılık suratlarını görmek istemeden..
ayrılmak istemiyordum gökyüzünün karanlık buğusundan..
ressamın parmaklarındaki fırçaya bağlıydı kaderim
ıskalamak imkansızken şu manasız ve suratsız kalbimi
neşterle parçalanarak kediye vermek isterken ciğerimi...
dipsiz kuyuda mahsur kalmış farenin dileği,
aslanın kükremeden önceki son nefesi,
keşke der gibi bakan o gözlerin masmavi
iklimsiz mevsimdeki ışığı olmayan bir güneş yakıyordu tenimi
tepkisiz kalmış gözlerim,
amâ olmuş bir kalbin
vakitsiz bir sevişmenin
şarkısı çalar her daim gözlerinin..
aramadan bulunan bir aşkın,
nâmesiydim son hecelerinin...