hamile olduğumu öğrenince, hastanenin kapısında ne çok ağlamıştım. daha kendim küçük bir çocuk gibiydim. hele o ilk ultrasonda seni gördüğüm gün? küçük bir üzüm tanesi. inanamamıştım anne olacağıma. sonraki kontrolde bir parmak uzunluğunda dönüp duran hareketli küçük bir kurbağa. hem gülmüş hem ağlamıştım karmakarışık duygularla. buz gibi ameliyathaneden çıkıp hayatımda ilk defa bu kadar üşüdüğüm sırada, sonuna kadar açılmış etrafı seyreden sımsıcak bir çift mavi göz vermişlerdi kucağıma. vücudumdan çekilmiş olan bütün kan, o sıcak mutlulukla geri gelmişti sanırım ruhuma.
eve gelmiştik. annem bakıyordu hem sana hem bana, huzurluyduk. peki ya anneannen sen 20 günlük olunca 'hadi bakalım biraz kızınla başbaşa kalıp alışın birbirinize' diyerek gittiğinde? uyanır uyanmaz anlamış gibi basmıştın yaygarayı. kucağıma almıştım, susturamadım bir türlü seni. ağlamaktan hıçkırıyordun. çaresiz geri bıraktım seni bebek koltuğuna. arkasından ben de başlamıştım çaresizlikten hıçkırarak ağlamaya. benim feryadımla sen, sanki bir mucize olmuş gibi birden susup, beni seyretmeye başlamıştın iri mavi gözlerinle. sanırım yardım gerektiğini anlamıştın uzaklardan gelen bir tılsımla.
barbi bebeklerinle birlikte oynamıştık, onları giydirip soyup eğlenmiş, sihirli annemin bütün bölümlerini birlikte seyredip ezberlemiştik yıllar boyunca. ve sen bebeğim, hasta olduğum zaman, tıpkı annemin bana benim sana yaptığım gibi dudaklarını alnıma yapıştırarak ölçmeye başladın ateşimi. uyuya kaldığım zaman, boyundan büyük yataktan battaniyeyi toplayıp, sen örttün üzerimi üşümeyeyim diye. ve sen sarıldın sımsıkı bana gökgürültüsünden korktuğum zamanlar.
anneler günümüz kutlu olsun, beni dünyaya getiren büyüten annem ve hayatıma girdiği için binlerce kez dua ettiğim kızım...