bir daha hiç kimse ölmeyecekmiş gibi ağlamak son göç sahibine.. görmeyecekmiş gibi güneşin batışını seyretmektir.. böyle, her an gelecekmiş gibi beklemektir aslında hiç gelmeyecek birini.. hiç ses çıkartmadan sabırla çaresizliğe bile razı gelmektir..
kusturarak temizletir geçmiş/geçmesi sıkıntı yaratan zamanları.. işte bu acıyı besleyen, insanı paçasından tutup bırakmayan.. bir kurtulsan sanki üzerinde yürüdüğün kıtayı bile değiştireceksin kırılmalarına yol açan.. kustururken büyütür bir nebze.. hiç olmamış, hiç yaşamamış, bir anlığına varoluş için tüm varlıkları yok etme hırsına da hep yandaşı olmuş varlığın hiç kendine yüz vermemesine de nedendir.. şems'in gidişi ile yokluğa bürünmüş mevlana'nın karanlığına da dayanamayıp cennet bahçesine çevirendir aynı zamanda..
tekrar ve tekrar, bıkmadan mutluluğa meyletmektir..
bir şiir okumalık nefesle, iki susuş araasındaki mesafede, küçük iskender'in katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşında, bir kurşun, ucu aşk ateşi ile alevlenmiş türk okunda, ciğer dolumu duman, ufuk çizgisi sakinliğinde, bir martı telaşı, balık saflığı, su sesi hızında geçer.. hiç bitmeyecekmiş gibi hissettirse de..
hayatı, hayalini kurduğu ama her pişmanlık/yıkım sonrası hiç bitmeyecek bir heyecanla tekrardan ve tekrardan yaşayanların kıymetini bildiğidir..