cem sultan

entry202 galeri
    74.
  1. hemen aklıma gelen ve hep işte şiir budur dedirten şiir, şair, isyankar, yenik ve padişah.
    şayet ikinci beyazıt okumuş olsa hüznünden bir nar gibi yarılırdı, gözleri kan içinde.
    görecek günün mü vardı? istanbul kimin şehri?
    nedir kapanmayan yaran sultan cem,kırklara karışmadın mı?


    cem gibi
    mehmet müfit'e

    gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
    gecenin yenik bahçesinde dolaştım, sarı bir yağmurdu
    bitip tükenmeyen kayalıkların ortasında mahsur
    içimde titrerken anılar ve kaçışın bakır kokusu
    çocukluğum bir taht odası, bursa'da yenik sultanlığım
    bütün kapılar kapanmış, bütün kapılar sur
    döndüm, ardımda yansıyan o büyük aynayı gördüm
    varlığın ve hiçliğin kaynaştığı, göçebe yağmur.

    gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
    vardığımda yoktu bütün kapılar. iskele, günbatımı
    rodos'a doğru batık tekneler. kadırgamın şişmiş
    tahtalarında çırpınan rüzgârı
    duydum, yüzümün büyük sularına çizilen.

    ta orada yüksek dağlar, bu dik ve acılı yol
    bir at kişnemesi, yağız gül kokusu
    çökmüş tapınakların altında gizli geçitler
    ve küflü mahzenlerinde taşlaşmış ölüler korosu
    giden kim? bu ilkyaz şafağında yolcu edilen habersiz
    beyaz kefenlerine bürünmüş yürüyen bakirelerle.

    birden şimşek! ve göründü ve yokoldu kapılar
    yenilgi ve acı, kaçış ve sürgün. zamanın yitik
    aynasında tüterken yalnızlığın bakır kokusu
    alnıma dövülmüş bu ilenç, bu belirsiz yolculuk
    duydum etime değişini bin kızgın demirin
    karanlık mazgallarından sarkan gövdemin...
    bir ilkyaz şafağında kurban edilmişliğim.

    birden yağmur! ve yüzümün yarısı akıp gider
    benim gözlerim yok, kurşun! sıcak ve ağdalı yüzgörümlüğüm
    issız oyuklarında derin uğultularıyla rüzgâr
    gözlerimin ıssız oyuklarında... sıra kimde?
    batık teknemin suya gömülmüş ahşap direklerinde
    asılmış tüm yolcularım. celal'im! sinan'ım!
    bu deniz nereye gider, bir biz kaldık
    ve yağmur tüm kapıları siler.

    ben cem, daha dün yarım imparatordum
    kestirdiğim paralarda soldu vücudum
    öldüm binlerce ölümle, kıyıya vuran cesedime baktım
    yağlı urganlar bağlayıp boynuma (iskele, günbatımı
    rodos'a doğru batık tekneler) yürüdüm, artık
    bana bu dünyada yer yok
    ne saray, ne köşk; ne rütbe, ne taht
    ağabey el ver yanına geleyim
    al beni, sonra istersen boğdur
    bir yanım zifiri karanlık, bir yanım... birden yağmur!

    günler bir ormanın sessiz çığlığına gömüldü
    kendi içine düşen dipsiz kuyulara. cesaret:
    gözbebeklerimin içindeki karanlık ülke
    perili... ve hiç varılmayacak.

    gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
    bir at kişnemesi, yağız gül kokusu
    vardığımda yoktu bütün kapılar.
    ben yitik zamanın altında kaldım
    silindi kapılar ben dışarda kaldım
    bu soğuk, bu kimsesiz karanlıkta
    yalnızım, ellerimden başka yok fenerim.

    tuğrul tanyol
    1 ...