bir kentin kaldırımları insanın sevgisini öldürebilir mi? bunu hissettiğimiz;
aracın aynasında sağda görülen bir traktörün hayatın neresinde olduğunu düşündüğümüz zamanlardı.
ekseriyetle; karuzo ile içerdik, sıkı içerdik. en hastası olduğumuz ise program, ya da onu yapanlar veya felsefe(si) filan değil;
aslında kasım sonundaki bitmek bilmez fenerbahçe sağanak yağmur betliği ile
gecenin 2'sinde sadece ve sadece fener'den adalara bakabiliyor, arabanın tavanında yağmurun darbukasını dinleyebiliyor oluşumuzdu.
elbette kadınlarımızla sevişebiliyor oluşumuzun da bu hoşnutluktaki katkısı yadsınamaz...
zamanla farkettik ki, masalın kendisiymiş yaşananlar. aslına bakarsak çoğunlukla boşa zaman kaybı; bünyenin aşkla meşkle fazladan uğraşıp içki ile filan zaman doldurma gayretiymiş.
bazen gelir; hüseyin usta ile kontrola çıkardık taksim-bostancı hattında. önceleri TZB 17 ile daha sonra TZB 35 ile...
farkettik ki, bu hayatta herkes bir yol tutturmuş; afedersin sallamadan gidiyor.
depresif&felsefi&serseri ayağına tutan tuttuğunu xioiyor!!!...
hayatın gerçekleri gözümüzde akarken,
zamanla müzik zevki de, para kazanma kabiliyeti de, aşka ve kadınlara bakış da;
değişti, gelişti...
program da bir yerden sonra sustu zaten, bitti gitti.
edit: filmi izledim mi, ne izleyeceğim para verip de; bir dönem sonra show'da mhow'da yayınlanınca denk gelirse bir göz atarım belki... çünkü bizim ruhumuz zaten kadıköy'ün sokaklarındaydı o dönem! kaybetmek için değil, bir nev'i masal anlatarak kazanmak için doğar çünkü her canlı!
(beşiktaş'lılığımın kadıköy ile birebir bağlantısı yoktur; aslına bakılırsa çarşı ruhu'nun bu tip triplerden çok daha gerçekçi, yalın; kolay anlaşılır ve samimi olduğunu düşünüyorum. ancak kadıköy'deki canayakınlık, belki burada doğup büyüdüğüm için, beni bir türlü bırakmıyor ve başka semtte de bu sıcaklığı, kandan cana yakınlığı göremiyorum)