bu türkü hiç bitmeyecek karanlık sular akıyor içime
her dizesi bir fırtına belki soluğum yetmeyecek
korkarım teninden avuçladığım buğu uçup gidecek
yastığım sımsıkı yastıkta aralanmıyor dudakların
kış üşümesiyle durma sırtını dönüyor yatağım
bir yangından çıkmışım tepeden tırnağa yanık
çekip almışım bir çocuğu çığlığı bende kalmış
yana yana dost kapılardan yüzgeri olmuşum
su dökenimi aramışım inatla beni ağzınla sustur
beni suskunluk kapkara suskunluk öldürecek beni
sesi türkümün sesi sağanak yağmurları isterim
dur altına sen de sağalır belki ateşi gövdemin
duvarla başladı duvarla mı bitecek türküm
şu dağlar eteği kuşatma tepesi karlı dağlar
şu okul şu sokak şu ev şu ağaç şu bulvar
düşünüyorum da sanki bir varmış bir yokmuş
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
sesli konuş dışarda kalmasın çiçek yüklü dallarıyla bahar
balçık gecelerden balçık gecelere çıkıyorum
ayaydınlık sabahlara bir de sana inanıyorum
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere
yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle
benim gecelerim tepeleme ısırganotu sevgilim
dur durak yok bana bu bahar akşamlarından
toprak deniz ve kadın kokularıyla dövüyor da kapımı
bir karası aşıyor duvarı kahrolası karanlık
kibriti çakılmış sigarayım nerede dudakların
barut dumanıyla islenmiş belki kararmış saçların
çekincesiz yıkanırsın deli çılgın akan sularda
sular hırçın sular arsız ben ellerimle yapayalnız
kovalanmışım çocukça düşlerimden taşa tutulmuşum
balıkları oltada bir deniz gibi ayağa kalkmışım
delikanlıyım yıldızsız gecelerde düşlerine kıran girmiş
sensiz kupkuru bir dalım güneşin gözüne batan
grevsiz işçiyim de ocağı tütmeyen evim
öğretmenim diline sözcük sözcük yasak vurulmuş
çocuğum elinde bir balon bulut bir dolu umut
benekli balonlarım sonra bir varmış bir yokmuş
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
türkü söylüyoruz tahliyecinin ardından nedense yanık
yanık birşeyler kokuyor havada ağlamak istiyorum
ateş hattından çıkmışım beni ağzınla sustur
tam bir hafta aralıksız dövmüşler barikatı
kanlı upuzun bırakmışım üç arkadaşımı yorgunum
yürürken şarapnel parçası düşüyor göğsümden
çekilen ilk dişimmiş gibi alıp cebime koyuyorum
daha otuzbir dişim var katıla katıla gülüyorum
yaranı avuçlarıma ver ateş hattından çıkmışım
yitiyor nöbetçi kulesi ellerim kopuyor parmaklıktan
nerede susuzluğun bir yudum su kaldı mataramda
ağzımda senin dudakların bir varmış bir yokmuş
duvarın dibinde kurt köpekleri ve bolivyalı çavuş
guevera'nın sırt çantasında neruda kahkahası
ve ezbere okuduğun bizim şairlerimiz geliyor aklıma
salt bizim işimizmiş gibi şaşıp kalmışım
felâket yakışırmış meğer onlara da ölmek
çınar dediğin de gün gelir devrilirmiş usulca
anımsa ne derdik aramızda ona hadi anımsa
a. kadir amca a. kadir amca a. kadir amca
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere
yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle
ben yokum okulda fabrikada sokakta sen yoksun
her adımda bir pusu her pusuda bir sevinç asılı
kapılar kapalı pencerelerin perdeleri aralanmaz
çocukların oyuntaşı parçalanır camlarda gülmeler açmaz
ardına kapının süpürgeyle kurum yığar bir kadın
öğrenciler başka işçiler başka bir başka ülkem
sen neredesin insan kardeşim nerede neredeyim ben
hücremin değil evinin duvarında bitiyor voltam
buz gibi titriyor sırtıyla duvara sırtımı dayasam
adımlarımı sayıyor bir iki üç... aklı karışıyor
gün biter mi ay biter mi mevsim yıl biter mi
duvardan duvara ömür biter mi şaşıp kalıyor
kapısını açsa kapıma çıkacak ödü kopuyor
işte bu insan kardeşimin ölümcül korkusu bu işte
ağır mahkumum düşüyorum bütün uçurumları
yüreğinin kayalıklarında yeşertemedi henüz bana bir dal
paramparça parmaklarım korkusunu sıçrıyor uykusunda
insan yaralarım kanadı beni ağzınla sustur
yaralarım kanamasa gözlerim duvarda kurur
kör sağır suskunlukları dipsiz düşüyorum
ayırdına varmadan dibini çekiyorlar uçurumun
beni dipsizlik kapkara dipsizlik öldürecek beni
sözüm kurşun hasretim kurşun kurtuluşum
açsana gülün yaprağını uçsana kanadını kuşun
sevmesi sevişmek değil gülmesi gülüşmek
çocuğunun saçlarını okşuyor elleri dalgın elleri uzak
yasaklarca çalışıp konuşup yaşıyor yasaklarca
hah desem unutup büyük ellerini kaçacak
kaçacak ardında madeni sesler bırakarak
keşif kolları çıkar inadına yasak ateşler yak
kuşatmalar da kuşatılır bir yerde haber uçur
alınıp satılabilen bir ülkenin müebbetiyim ben
türküm duvarla türküm yangınla sürüp gidecek
gencim delifişek gözlerim bir çift kara tüfek
bütün umutlar menzilimde belki kızıyorlar sözlerime
henüz bir avuç insan kardeşimi gördüm fakat
şaşırmadan ellerini dimdik bakabilirken gözlerime
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
çoğalmasın yangın sesli konuş güzelim insan
adın bende gizli gölgen takibinde helikopterin
her gece koşar gelirsin düşlerimin çekimine kapılıp
kent dağa kavuşur ellerim ellerini bulunca
ellerimiz buluşunca düşlerim gece baskınında
çam ve ardıç kokularını göğsüme bırakıp
kopar yürürsün ellerimin şehvetine sarınıp
yürürsün canımın içi kanatlan çarçabuk
serçe tedirgini adımların ele vermeden seni..
kaç mahpus yılı düşlerime girip çıktın
hep bir umudun allığı düşler ki sınırsız
düşler ki yazdan kışa uçsuz bucaksız
düşler ki yaşanan yıllara aykırı..
kurumasın istemem rüzgârda salınmadık hiçbir dal
minik ellerin yine kabzasında büyüsün silahın
devrederken nöbeti fakat bir el değmeli eline
acı bir bulut gibi taşıma saçlarını seni ülkem bildim
yorulursun arama arama ellerimi ellerimi unut
katmer güllerin açtığı dağlardadır aşk ve umut
umudum dağlarca yapraklarca umudum halklarca
fabrikalar gecekondular.. duyuyorum tıpırtısını varoşların
daha fazla dayanamaz bu beton bu demir bu plastik
kolumu uzatınca elini buluyorum yan hücredeki arkadaşın
eli sıcak elim sıcak sımsıcak umut yaşamak bu
yaşamak bu diyorum kesip atıyorum karamsar yerlerimi
ve gülüyorum gül sen de yüzünde güller açsın
güney afrikalı zencilerin kavgaları erik çiçekleri kadar ak
biliyorum nice kavgalar verilmekte bana yakın bana uzak
hücre hücre direniyorum kuşatılsam da sayrılıklarla
gün gelecek saçlarımın güz savrulması durmuş olacak
duvarla boğuşmayacak hiçbir düş hiçbir adım hiçbir ayrılık
ve hiçbir sözcük şiirde bir silah gibi patlamayacak
ne müthiş bir duygu içerde umudu kıyasıya yaşamak
çürütülmek ve öldürülmek olasılığı ağır basarken
mutlu şarkıları ve zafer tarakalarını beklemek
evet canım gün gelecek nasıl atılmışsam içeri
öyle diri ve genç aşacağım yıkılan ilk duvarı
oğlu kızı yitik bütün kadınları anam bileceğim
sen diye öpeceğim ağzından karşıma çıkan ilk kızı
karşıma ilk çıkan kızı sen diye öpeceğim ağzından
boynuna doladığım kollarıma ayaz vuracak belki
soracağım nerde belinin çukuruna dolan saçların
susturacaksa o kız da ağzıyla sustursun beni..
direnmenin güzelliği yüzümüzde kış bahar yaz
çok değişmedik fakat ellerimiz büyüdü azbiraz
gökyüzünden çalıp yolla uçurtmaları salkım saçak
ellerimizde çocuk merakı ellerimiz güzel haberlere aç..
bana ince uçurumlara bakan kar bahar yüklü patikaları anlat
ki iz sürücüler tıkanıp kalsın sonlarına bakınca o saat
köylere inişlerinizi bir de bir de kentlere kaçamak
yün çorapları önemse dağlarda korkarım ayakların donacak..
ağlamaklı oluyorum ne güzel düşlerken kuşanmış günleri
kırılacakmış gibi bütün kapalı kapılar bugün yarın
bayramlık giysilerimle buluyorum kendimi aynada tıraş olurken
ranzamda uyur uyanık düş denizi geçiyor üzerimden
alıp getiriyor kovasını küreğini kumdan kale yapan çocukların
bulutları yıkıyorum saçlarından gözleri nasıl da umut..
hep umut edeceğiz sevgilim kopacak her yenilgi sonrası
sustu sanılan yüreğimizde korkunç bir yaşam fırtınası...