benim babamdı bu. genelde 4-5 bira, bir paket sigara, fıstık aldırırdı. paranın geri kalanıyla da ne istersen al derdi. ruffles alırdım, bira içerken benim ruffles'ıma sulanırdı, beraber belgesel izleyip ruffles yerdik. *
birgün, tekel bayisindeki adam, benim o şişeleri sokaktan topladığımı sanarak, hoş sokaktan toplasam ne farkedecek ki, depozitolarını vermemeye kalktı. ben üşengeç bir insan olduğumdan, para vermese de şişeleri geri verdim. eve gelince de babama durumu aynen anlattım. birşeyi anlatma kabiliyetim çocukluğumdan beri iyidir, neyse konu bu değil.
benim üşengeç olmam kadar, babam da sinirli bir insandı. şimdi sinirlilik bayrağını ben devraldım, o üşengeç. anlatınca beni de yanına alarak tekel bayiine doğru yola koyulduk. sorun, adamın para vermemesi değil, benim o şişeleri sokaktan topladığımı düşünebilmesiydi, dükkana girmemizle bir fırtına koptu. işte babam hayatımda izleme fırsatı bulduğum ilk dayağını o adama attı. dayak da demeyelim de, sertçe uyardı diyelim, fazla sertçe olsa da.
sonuç olarak burdan çıkaracağımız sonuç neymiş? oğlunu bira almaya gönderen babaya lak luk olmazmış. oğlunu bira almaya göndermeyi bırak, oğlunu görevlendiren baba kutsalmış. aferim o babaya. *