ölümü beklemek gibidir. hem bir gün kesin öleceğini bilirsin hem de yaşamaya devam edersin ya, planlar kurarsın ama bir 100 yıl sonrası denince duraksarsın sen o zaman olmayacaksındır. onun gibidir gidecek sevgiliyle yaşadığın her şey. bazen "yarın görüşürüz" demeye bile çekinirsin. her vedan aslında bir elvadadır. kendini buna hazırlamaya çalışırsın. söz konusu bir kaç yıl sonrası ise iki kişinin bildiği bir matem olur sessizlik. arkandan gelecek kişiyi düşünürsün; yaptığın planların asla olmayacağını, onları bir başkası ile yaşayacağını bilirsin. boğazın düğümlenir, başını başka yere çevirirsin; gözyaşların düşmeden kurutursun, en gülümser halinle, gözlerindeki acı görünmesin diye sahteden gözlerini kısarak gülümsersin sevgiline. gidecek sevgiline...
onda baştan beri tuhaf olan ona ilk dair ilk ne düşündüm onu hiç unutmamam. anlık bir şeydi ve ben bir kaç saniyeliğine de olsa gerçekten etkilenmiştim. bu bir hoşlantı,ilk görüşte aşk falan değildi. sadece ona dair güçlü bir şeyler vardı. neyid bilmiyorum sadece ürkmüştüm.
ilerleyen günlerde en yakın arkadaşımın sürekli onunla konuşması beni ona yakınlaştırmaktan çok ondan uzaklaştırmıştı. konuşmaya başladıklarında başımı başka yere çeviriyordum. o konuşmaya başlarsa ben susuyordum. özenle ondan uzak duruyordum. neden bilmiyordum.
kaderden ilk kaçamayışım, ortak nöbetlerimize denk geldi. zannettiğim gibi kaba, kendini beğenmiş değildi. aksine; nazik bile sayılırdı. biraz zorlasam kırılgan diyecektim; ona karşı nedensiz bir öfke besleyen ben değilmişim gibi.
kader bir kaç kez daha bir araya getirdi bizi. son nöbette yağan kar, ayrı yerlerde olmamız gerekirken yanımda duran nöbet arkadaşım. soğuk. içimde duyduğum tuhaf sıcaklık, bu sıcaklığı onun gözlerinden okuyuşum... hissetiklerimle bildiklerim farklıydı ama bakışlarından emindim. aklından geçenlerden de.
bakışlarını ilk okuyuşumdan sonra her şey öyle ilerledi ki, birlikte geçen her günün sonunda daha çok emin oluyordum. başlarda kendime bile açıklayamadığım şey; onu seviyordum ve işin güzel yanı onun da beni sevdiğini biliyordum.
yakınlığımızla, duygularımızla başlaması kaçınılmaz bir ilişkiydi bizimki. sıradan sevgililerden farklıydı. coşkunun yanında bolca korku vardı. farklılıklardan kaynaklı. ya yapamazsak endişesi, bolca korku, telaş ama en çok da acı. birbirimize sarılıp saatlerce bunu düşündük ilk gün, ilk anlar. başlamalı mı başlamamalı mı. bir yandan duygular vardı; birbirimize daha fazla yabancı kalamazdık. elini ilk tuttuğumda hiç yabancılık çekmemiştim. ilk gün onu öptüğümde de. yıllardır sevgilim gibi. yıllardır canımdan biri gibiydi. bir yandan da düşünceler, ayrı dünyalarda seyreden iki insan; farklı aileler. zamanla en beteri değiştirilemeyecek gerçek; geçmiş. geçmişi kabullenemeyen sen. ben de pişmanlık, suskunluk. sana hak verirken bencil olamayışlarım; istersen git deyişlerimden sonra pişmanlığım. gitmeyişin. erkeğim demeden saatlerce ağlamak, karşılıklı.
bir ara yokmuş gibi davransak da. bir müddet evimizi hayal etsek de, rüyalar çabuk bitti. gerçeklere döndük. senin ilkelerin; inançların, yapmak istiyorumların, benim olsunlarım kendimce uymaya çalışmam. ikimizin de birbirimize karşı birbirimizi değiştirmekten ötürü duduğumuz acı. şimdi ise kaçınılmaz sonun acı çığlıkları var kulağımda. günlerdir suskunum. bazen olsun diyorum. öyle mutlu olacaksan diye, bensiz mutlu olma ihtimalin bir ayrı, sensiz olma düşüncesi bir ayrı yakıyor canımı. susuyorum kaç gündür. uzak duruşların canımı yakıyor, susuyorum. kendimle senin aranda kalıyorum...
bilgisayarın başına oturup bir saat boyunca bunu yazmam niye sanki. ikimizinde bildiği ama henüz birbirimize itiraf edemediği; biz bitiyoruz sevgili. kayboluyoruz. sana söyleyemiyorum. biliyorum, bekliyorum. deliriyorum günlerdir. bitmesin desem içimden milyonlarca kez istediğim halde neden seni görünce diyemiyorum bilmiyorum. gurur desen değil, özveri desen değil, fedakarlık mı bu yaptığım. sen rahat ol diye. ama bununla daha fazla yaşayamıyorum. ölüyorum ben sevgili. sevgilim bile diyemiyorum.
tutturduğun sen; kendini kaybetmemek için; ilkelerinden, kendinden ödün vermemek için, bazen benim pes edeceğimi düşünerek, bazen sarf ettiğim çabaya üzülerek gitmeye hazırlanışın. gözlerinde okuduğum acı, içinden durmadan sana "en doğrusu bu" diyen ses, hepsi sonumuzu getiriyor. her gün bugün son diyorsun biliyorum. her gün bugün gideceğim diyorsun ama yapamıyorsun. bekliyorum. yaklaştı iyice sanki. bir gün yapacaksın, çok yakında yapacaksın. ben ne yapacağım bilmiyorum. yokluğunda, sırf fikirlerinden ötürü sevgiyi aşkı yakışımızın ardında kalan ben, küllerle bu enkazla ben ne yapacağım bilmiyorum sevgili. gitme diyebilsem, sen gitmeyebilsen...