bir erkeğin başına gelebilecek en kötü hadise. hoşlanılan kızı, ex hoşlanılan kadın statüsüne sokacak, paradoksal vehamet.
mecidiyeköy'de, benim kızla turluyorduk, yanlış olmasın yani. yan gözle bakanın gözünü oyardım; namusum gibiydi o benim. karşıdan karşıya geçip, ali sami yen tarafına geçecek ve maça girecektik. iki kişilik bir hayat kurmak istiyordum onunla. bu nedenle de, hayatımda ilk defa bir organizasyona bir çift bilet almıştım.
neyse tam karşıya geçerken, hiç unutmuyorum bağcılar'a giden otobüs'ün altında kalıyorduk az daha. o dakikada, bağcılar'da yaşayan fakir ama gurursuz halktan bir daha tiksindim. yüreklerimizi ağzımıza getirmiş, fakirlerle ve umutsuzlarla dolu, yorgun ve yaşlı yüzleri taşıyan bir otobüstü, bağcılar'a giden belediye otobüsü.
her neyse, maç 0-0 bitti tabii. bizde çıktık evlerimize dönecektik. yanağından öptüm bunu. taksiye binmesi için yolculayacaktım. seni o kadar çok seviyorum ki filan dedi. bakire değilim ben, ama senin bunları kafaya takmayacak kadar özgürlükçü, mert bir insan olduğunu biliyorum, çok iyisini, harikasın sen diye fısıldadı kulağıma.
o anda tepem attı işte, bir an tiksintiyle duraksadım. maça gittiğim, beraber tezahüratlar yaptığım kız, bakire değildi ve beni oyalamıştı bu zamana kadar. sinirle tokadı yapıştırıp, mecidiyeköy'den geçenlerin ablak suratlarına aldırış etmeden, olası bir meydan dayağına da mahal vermemek için ilk otobüse atlayıp, uzaklaştım oradan.