her insanın içinde biraz bulunan aşktır. yok olunca insanı umutsuzluğa ve mutsuzluğa düşürür.
yaşama duyduğumuz aşkı kanıtlamak pekala kolaydır. bir insan "ölmek istiyorum, bıktım lan!" diyorsa bile, elbet çoğu kişi gibi o da hayata aşıktır. başlıca hayata aşık olmamızı sağlayan şeyler insana karşı olan sevgidir. sonrasında ise kendine karşı olan sevgi ve geleceğe olan umutdur. tabii geleceğimiz karanlıktır, ilerde ne olacağını hiç bilemeyiz. örneğin ben bu entrymi yazıp bilgisayarımı kapattıktan sonra, dışarı çıktığımda ansızın üzerime gelen bir araçla sakat kalabilirim. yada mutfaktaki tüpün patlamasıyla ölebilirim. başıma hiç olmaz denen şeyler gelebilir. örneğin yan apartmanda bir kavga olur, silah ateşlenir, bendecam kenarında bilgisayarımın başında otururken vurulabilirim. az ihtimal diyebiliriz, maböyle olaylar çok oluyor. en çok trafik kazasının olduğu ülkelerden biriyiz, ve her an yolda bir araç tarafından ezilebiliriz. biz dikkatli olsak bile karşıdaki araç dikkatli olmayabilir. bu kaderin bileceği iştir, bu hayatın bileceği iştir, bu allah'ın bileceği iştir. biz bilemeyiz, gelecek karanlık, elbet öleceğiz. ama nasıl? hepimiz yaşlanıp ölmeyeceğimize göre...
tabii, insanın sinirini atması lazım. ama benim gibi değil. evet anlatıyorum, gelin yamacıma. bu uzun hikaye kardeşlerim. herşey bir salı günü başladı...:
resim dersine girdiydim. sınıfta kimi insan evladı saçma hareketler yaparken, kimi insan evladı daha saçma hareketler yapıyordu. bense öyle duruyorum. bir şey yaptığım yok. ama bir yandan düşünüyorum "ulan şu sınıfta kalırsam cacığı yerim (cacık demedimde, küfüre tövbe ettim artık).". ben böyle kafayı yiyecem, ama düzeltmeyede başlamıştım yani, geometri 51, dil anlatım 55 falan filan. ama tek bir ders bile çok önemli benim için. bir tek kimya ve fiziği salladım okadar. onlardan kalsamda geçiyordum. ama bir hoca var, ders anlatılmıyor dersinde, herkes kendi kafasına göre takılıyor. biyoloji hocası... neyse, sınav olmuştuk, ben evde tek başıma çalıştıydım, yetti diye düşündüm. ama birden uğur adındaki arkadaşın lafı beynime saplandı, "ardaaa! biyoloji hocası hepimizden not kırmış!". ben köpürüyorum, elimdeki kitaba konsantre olmaya çalıştım, ama olmadı. bildiğin sinirden içim içimi yiyor. sınıfta kalırsam cacığı yiyecem yani. ben biraz sinirli insanım bide, ama sağ olsun psikolog bana bir yol söylemişti, "öfke gelince onu bir bulut olarak hayal et. onun önünden geçişini izle ve gidince rahatla.". aslında bu yolla kaç kere sinirimi yatıştırmıştım. yine yatıştıracaktım ki içimden "arda, şimdi sinirini yatıştırırsan, hocayla iyi konuşamazsın. şimdi sinirli ol ki, hocayla iyi konuşabilesin." dedim. evet saçma bir düşünce, ama sinirlenmeye devam ettim. ders bitince ve sınıfa girince bağırmaya, çağırmaya, sıraları tekmelemeye başladım. etrafta öğretmen yok, sadece öğrenciler. ama hemen dibimdeki çocuğun yüzünden dehşet, korku okunuyor. bir başka kızın yüzünen "noluyo ya" okunuyor. millet bana bakıyor. milleti görerek etrafa vuruyorum, tekmeliyorum. kızlardan biri çığlık atınca ben iyice gaza geldim, vurdum yumruğu cama. ama acı filan hiç bir şey hissetmiyorum. sinirli bir şekilde sıraları tekmelemeye devam ediyorum. ama artık kimseyi görmüyordum. insanların sadece vücutları vardı. kafalarını seçemiyordum. ve sesler, kimisi soru soran, kimisi gülen.
cam kırıklarıyla fazla takılamazdım, müdür yardımcısına gidip durumu anlatmalıydım. üst koridora çıktım, amacım önce tuvalete gidip elimi yüzümü yıkamak, ardından müdür yardımcısına gitmek. karanlık koridordan geçerken etraf kalabalıktı. elime bakayım dedim, durum düşündüğüm gibi değildi. alimde acı yoktu, fakat kandan kıpkırmızı olmuştu. avcumun yanında iki çizik vardı. elimi ters çevirdim ve asıl bombayla karşılaştım, orta parmağımın resmen kemiği gözükecek şekilde kesmiştim. soğuk kan tüylerimi diken diken etti ve tam o an kendimi yere bıraktım. ellerimle kafamı tutuyordum. sanki etraftaki herkes gitmişti. sadece ben vardım. kafama iki yumruk yememle yukarı bakmak zorunda kaldım. uğur adındaki arkadaşım bana birşeyler diyordu. ama yüzünü göremiyordum. o olduğunu biliyordum, ama yüzünü simsiyah görüyordum. tekrar kendimi bıraktım. artık herşey ağır çekime geçmiş gibiydi. koşarak yanıma reberlik hocası geldi ve sol kolumu tuttu, sağ koluma ise din hocaı geldi. artık ses mes duymuyordum. yüzümde anlamsız bir gülümseme oldu, ama hemen söndü. ağır çekimde gibi hissedyordum kendimi.
müdür katına indiğimizde birden yolu değiştirdiler. arada neler oldu hatırlamıyorum. yani beni tuttuktan ve kaldırdıktan sonra arada geçen 1-2 dkyı hatırlamıyorum. sonra okul aile biriğinde buldum kendimi. elimi filan sardılar. neler yaptılar fazla hatırlamıyorum ama birşeyler yaptılar. annem geldi ve polikliniğe gittik. o gün olanlardan sonra bir daha böyle bir şey yapmak istemedim. cam kırmıştım, dahada kötüsü bu benim ilk olayım değildi. duvar, sıra... hocalar beni alttan alıyorlardı. ama içimde nedensiz bir öfke vardı. eskiden tam tersi bir insandım. liseden önce. annem beyin kanaması geçirdiğinde veya orta okulda bir orospu çocuğu bana musallat olduğu sırada (dayanamadım buna küfür edeceğim) hiç öfkelenmemiştim. hiç kırmak filan yoktu, aksine, olaylar karşısında hep soğuk kanlı olurdum. okulun yanında biri öldürüldüğünde bile herkesi ben sakinleştirmeye çalışmıştım ve daha ilkokul talebesiydim. ama bu bir birikim, artık insanları taşıyamadığımın bir birikimi. şu zamana kadar hep tamir eden oldum, yardım eden oldum. ama yardım ettiklerimin çoğu bana arkadasını döndü. ben onlara yardım etmeyi sürdürdüm. yardım ettiğim zamanlar "sağ ol", hemen ertesi günü dışlandığımı bilirim ben. ama sonunda ben de bozuldum. şimdi beni eskiden tanıyanlarda "arda neden bize artık yardım etmiyor" diyebilirler. haklılar, ama şimdi birilerinin beni tamir etmesi lazım. kimsenin ise tamir ettiği yok. o olaydan sonra arkamdan bir annem üzülmüştür. o da annem olduğu için. yoksa benimle herhangi bir kan bağı olmadan üzülecek insan yok. yok anasını satiyim, yok.
bu da zordur, kendi kendini tamir etmek. ama imkansız değil. galiba beni "ben" olduğum için sevecek kimse yok. bu zamana kadar millete iyilik ettimde ne oldu? iki kıçı kırık espri yapan hıyar kadar değerimiz oldu mu? bir kaç tane kendini bilmez kadar değerimiz oldu mu? olmadı anasını satayım olmadı! bu yüzden kendimi tek tamir edebilecek kişi benim. ama insanlardan hâlâ ümidim var. bir gün bir insan çıkacam ve "ben arda'nın bu hâline bayılıyorum." diyecek. evet umudum var, bir gün o da olacak...
peki... şimdi beni seven kimse yok diye yaşama aşkından kaçacak mıyım? yok hayır, niye kaçayım. eğer sevenimiz yoksa, sevmeyenimiz için yaşayalım. sırf onlara inat olsun diye, sırf ibneliğine...