sokrates in savunması

entry113 galeri
    43.
  1. eflatun'un kaleminden aktarılan savunma.

    son bölüm şöyle:

    kendimi hiçbir cezaya layık görmeye de alışmadım. param olsaydı, beni beraat ettirecek bir para cezası teklif ederdim; bundan bana kötülük gelmez. ama ne yapayım, yok; bunun için bu para cezasını, ancak benim verebileceğim kadar kesmenizi dilerim. evet, belki bir mina verebilirim, onun için bu cezayı teklif ediyorum. buradaki dostlarım eflatun, kritobulos ve apollodoros otuz mina teklif etmem için beni sıkıştırıyorlar; onlar kefil olacaklar. haydi, otuz olsun; bu para için onlar size yeter teminat olacaklardır.

    atinalılar, sokrates'i, bir bilgeyi öldürmüş olmakla, şehrinizi ayıplayacak olanlardan alacağınız kötü üne karşılık, büyük bir karınız olmayacak; ben gerçekte hiç bir şey bilmeyen bir adam olduğum halde onlar bizi kötülemek istedikleri zaman, benim bilge olduğumu söyleyecekler. hâlbuki biraz daha beklemiş olsaydınız, istediğiniz, tabiatın yürüyüşü ile kendiliğinden yerine gelmiş olacaktı. çünkü gördüğünüz gibi, yaşım çok ilerlemiştir; ölümden çok uzak değilim.

    şimdi hepinize değil, yalnız bana ölüm hükmünü verenlere sesleniyorum. onlara söyleyecek bir şeyim daha var: belki beraatımı kolaylaştıracak şeyler söylemediğimden, suçluluk kararından kurtulmak için gereken şeyleri söylemeği ve yapmağı kabul etmediğimden dolayı mahkûmluğuma karar verildiğini sanacaksınız. hayır; mahkûm olmama sebep olan kusur, sözlerimde değil sizin istediğiniz gibi, ağlayarak, sızlayarak, haykırarak, bence bana yakışmayan, fakat başkalarından daima işitmeğe alıştığınız birçok şeyleri söyleyerek ve yaparak, size söylemek istediğimi yüzsüzlüğümü küstahlığımı göstermeyişimdendir. fakat ben, tehlikeye düştüğüm zaman, ne böyle aşağılıklara, alçaklıklara saparım, ne de kendimi müdafaa etmediğime pişman olurum. asla! böyle bir şey yapmaktansa, sizin alıştığınız gibi kendimi müdafaa etmektense, alıştığım gibi söz söyleyerek ölmeği üstün görürüm. çünkü savaş meydanında olduğu kadar adalet karsısında da ben de, başka hiç kimse de kendini ö1ümden kurtaracak vasıtaları kullanmağa kalkışmamalıdır. evet, çok defa, bir kimse savaşta silahlarını bırakmakla, düşmanlarının önünde diz çökmekle ölümden kurtulabilir; her şeyi söylemeği, her şeyi yapmayı kabul eden bir kimse için her türlü tehlike karşısında ölümden kurtulmanın daha birçok çareleri vardır; yalnız şuna iyice inanınız, yargıçlarım, asıl mesele, ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar, ben yaşlı ve ağır olduğumdan yavaş kosan bana yetişmiştir; hâlbuki beni suçlayanlar kuvvetli ve çabuk olduklarından, çabuk koşan kötülük onlara yetişmiştir. simdi ben, tarafınızdan ölüm cezasına, onlar da hakikat tarafından kötülüğün ve haksızlığın cezasına mahkûm edilerek ayrılıyoruz. ben cezama boyun eğerim, onlar da cezalarına boyun eğsinler. herhalde böyle olması mukaddermiş; belki de yerindedir...

    şimdi, ey beni mahkûm edenleri size bir kehanetimi söylemek isterim; çünkü ben simdi hayatın öyle bir anında bulunuyorum ki, bunda insanlar ölmezden önce kehanet gücüne erişirler. o halde benim katillerim olan sizlere haber vereyim ki, ölümümden çok geçmeden bana verdiğiniz cezadan daha ağır bir ceza sizi beklemektedir. beni öldürmekle hayatınızın hesabını soranlardan kurtulacağınızı sanıyorsunuz. fakat bana inanınız, sandığınızın tam tersi olacaktır. evet, hiç şüphe etmeyiniz, şimdiye kadar öne atılmalarına engel olduğum birçok kimseler, karşınıza çıkacak, sizi şiddetle suçlayacaklardır; bunlar daha genç oldukları için

    sizi daha çok incitecekler, sizinle daha çok uğraşacaklardır.

    atinalılar, insanları öldürmekle, herkesi kötü hayatınızı kınamaktan alıkoyacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz; bu, olası bir kaçış yolu, ünlü bir kaçış yolu değildir; en kolay en asil yol, başkalarını hiçbir şey yapamayacak bir hale getirmek değil, kendinizi yükseltmektir. iste buradan ayrılmadan önce beni mahkûm eden yargıçlara söyleyeceğim kehanet budur. beni beraat ettiren dostlar, yargıçlar meşgulken, öleceğim yere gitmeden, sizlerle olup bitenler hakkında görüşmek isterim. onun için azıcık daha durunuz, birbirimizle görüşebilecek kadar vakit var. siz benim dostlarımsınız, onun için başıma gelenin manasını size belirtmek isterim. ey yargıçlarım! (çünkü ancak sizlere gerçekten yargıç diyebilirim.) size gerçekten şaşılacak bir olayı anlatmak isterim. şimdiye kadar, gündelik işlerde bile kötü veya yanlış bir iş işlemek tehlikesi karşısında içimden gelen tanrısal bir ruh beni alıkoyuyordu; simdi ise, gördüğünüz gibi herkese göre belki de kötülüğün en kötüsü ve en sonuncusu başıma gelmiştir. hâlbuki sabahleyin evimden ayrılırken de, mahkeme karsısına çıktığımda da, burada söz söyleyeceğim anlarda da tanrı sesi beni alıkoymamıştır; başka hallerde, birçok kereler söz söylerken, beni alıkorken, bugün bu mesele üzerinde söylediğim ve yaptığım şeylerin hiç birinin önüne geçmemiştir. bu susmanın manası nedir? iste size bunu söyleyeceğim: bu şüphesiz başıma gelenin iyilik olduğuna, ölümün bir kötülük olduğuna inananlarımızın yanıldıklarına bir alamettir. çünkü iyiliğe değil, kötülüğe doğru gitmiş olsaydım, her zamanki işaret herhalde beni alıkoyacaktı.

    başka türlü düşünürsek, ölümün bir iyilik olduğunu umduracak sebep olduğunu da görürüz; ölüm iki şeyden biridir: ya bir hiçlik, büsbütün şuursuzluk halidir yahut da, herkesin dediği gibi, ruhun bu dünyadan ayrılarak başka bir dünyaya geçmesidir. ölüm bir şuursuzluk, deliksiz ve rüyasız uyuyan bir kimsenin uykusu gibi bir uyku ise, o ne mükemmel, ne tam bir kazançtır! bir kimse, uykusunda, hiç rüya görmediği bir gecesini düşünerek, bunu hayatının öteki günleri ve geceleriyle karşılaştırsaydı, bütün hayatında bundan daha iyi ve daha hoş kaç gün ve kaç gece geçirmiş olduğunu da bize söyleseydi, sanırım ki herkes, değil yalnız alelade kimseler, büyük hükümdar bile, hayatında böyle pek az gündüz ve gece bulurdu. ölüm bu çeşit bir uyku ise, büyük bir kazançtır; çünkü öyle olunca, zamanın bütün akışı, tek bir gece gibi gözükecektir. ama. ö1üm bizi bu dünyadan başka bir dünyaya götüren bir yolculuk ise ve herkesin dediği gibi, bütün ölenler başka dünyada yaşıyorlarsa, yargıçlarım, bizim için bundan daha büyük ne iyilik olabilir? gerçekten öteki dünyaya vardığımızda, bu dünyada doğruluk iddia eden kimselerden kurtularak, denildiği gibi asıl doğruluğu veren gerçekten yargıçları, minos'u, rahadamanthos'u, aiakos'u, triptolemos'u doğru yaşamış olan yarı-tanrıları bulacaksak, bu yolculuk hiçbir zaman bir ceza olamaz. bir kimse orada, orpheus'a, musaios'a homeros'a, hesiodos'a kavuşacaksa, bunun için ne vermez ki?

    hayır, bu doğru ise, bırakınız bir daha, bir daha öleyim. hele palemedes ile telamon oğlu aias ile haksiz bir hüküm yüzünden helen eski kahramanları ile buluşmak bizim için ne yüksek bir şeydir! kendi sonumu onların sonu ile karşılaştırmak benim için ne büyük bir zevk! hepsinin üstünde, burada olduğu gibi öteki dünyada da öz ve yanlış bilgeliği araştırmamı ilerletebileceğim, kimin bilgiç, kimin cahil olduğunu anlayabileceğim. yargıçlar! büyük troia seferinin önderi odysseus'u, sisyphos'u, kadınlı erkekli daha birçoklarını deneyebilmekte ne büyük bir zevk var! onlarla, konuşmakta, onların arasında yaşamakta, onlara sorular sormakta ne sonsuz bir zevk olacaktır! orada hiç şüphesiz, sormak yüzünden ölüme mahkûm edilmek tehlikesi de yoktur. bizden daha mesut olduktan başka, doğruyu söyleyen, orada ölmez de olacaktır. o halde, yargıçlar! siz de benim gibi ölümden korkmayınız, şunu biliniz ki, iyi bir insana, ne hayatta ne de öldükten sonra hiçbir kötülük gelmez. onu ve onun gibileri tanrılar daima korurlar. benim yaklaşan sonum, sadece bir tesadüf işi değildir; tam tersine, apaydın görüyorum ki ölmek ve böylece bütün acılardan büsbütün kurtulmak, benim için daha değerlidir. işte, içimden gelen işaretin alıkoymamasının sebebi budur. gene bunun için beni mahkûm edenlere, beni suçlayanlara asla kızmıyorum. onlar bana iyilik etmeyi bile bile istememişlerse de, bana hiç kötülük de etmemişlerdir. onları ancak, bana bilerek kötülük etmek istediklerinden dolayı kınayabilirim.

    sizden dileyeceğim bir şey daha kaldı: çocuklarım büyüdükleri zaman, atinalılar, erdemden çok zenginliğe yahut herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşınız, onları cezalandırınız; kendilerine, kendilerinde olmayan bir değeri verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamışsam, siz de onları öyle azarlayınız. bunu yaparsanız, bana da, okullarıma da doğruluk etmiş olursunuz.

    artık ayrılmak zamanı geldi, yolumuza gidelim: ben ölmeye, siz yaşamaya. hangisi daha iyi? bunu tanrı'dan başka kimse bilemez.

    *
    0 ...