o kadar kötü bir film ki bittikten sonra "naptım ben yaa arkadaş" diye kendi kendine söylenir durursun. bu film için harcadığın zamanı direk olarak beyninde oluşan fantastik yansımalarla bağdaştırırsın. gecelere akmak, kızlar, eğlence, hasta ziyareti, batak, tarlada çalışmak, kek yapmak vesair gibi anlamsız düşüncelere gark olursun.
zamanın değerini o denli anlarsın ki gidip annenin babanın eteklerine kapanır elini ayağını öpersin.
tut ki bu son hareketi yapmadın kesin kes hüngür hüngür ağlamaya başlarsın. biri gelir de filmden etkilenip ağladığını zanneder ve sana şevkat gösterir. başını okşar. o da izlemeye karar verir.
sen de içinden "izleme desem faydası yok izle desem gönül razı değil" dersin.
nasreddin hoca 'nın damdan düştükten sonra ziyaretine gelen bir dostuna dediği gibi: "sen ne anlarsın? damdan düşeni getir bana".