aranızda böyle biri varsa -muhakkak vardır demiyorum- ona açıkça cevap verip derim ki: dostum, herkes gibi ben de bir insanım; homeros'un dediği gibi, tahtadan veya taştan değil, etten, kandan yapılmış bir varlığım; benim de çoluğum, çocuğum vardır; evet atinalılar, biri hemen hemen yetişmiş, erkek olmuş, ikisi henüz çocuk, üç oğlum vardır; böyle olduğu halde, sizden beraatımı dilemeleri için, hiçbirini buraya getirmeyeceğim. niçin? küstahlıktan yahut size karşı saygısızlıktan dolayı değil. ölümden korkup korkmadığım da ayrı bir mesele, şimdi bundan söz açacak değilim. ancak, bence böyle bir hareket, kendimin, sizin ve bütün devletin şerefine aykırıdır. benim yaşıma gelmiş, bilgeliği ile tanınmış bir kimsenin böyle bir aşırılığa düşmemesi gerekir. her halde, herkes sokrates'in şu veya bu bakımdan başkalarından ayrı olduğuna inanıyor, halkın bu fikri bana uyuyormuş, uymuyormuş, bunu burada araştırmıyorum. aranızda bilgeliği, cesareti yahut herhangi bir erdemi ile sivrilmiş olduğu söylenen kimselerin böyle aşağı bir harekete düşmeleri ne kadar utanılacak bir şeydir. hüküm giydikleri zaman garip garip birtakım hareketlerde bulunan nice tanınmış adamlar gördüm; bunlar, sanki ö1ümle korkunç bir ıstıraba gideceklerini, sanki sadece yaşamalarına izin verilmekle ölmez olacaklarını sanıyorlar. fikrimce bu gibi şeyler devlete karşı saygısızlıktır; bunların bu gibi hareketleri dışarıdan gelen bir yabancıya, atina’nın en ünlü adamlarının, gene kendi hemşerilerinin ün ve mevki verdiği bu kimselerin, kadınlar kadar bile yürekli olmadıkları kanaatini verir. o halde, atinalılar, bu gibi şeyleri hiç olmazsa bizim gibi ünlü kimselerin başarmaması gerekir; başarırlarsa sizin de onlara göz yummamanız; soğukkanlılık göstereceği yerde, acıklı sahneler hazırlayarak şehri gülünç bir hale sokan bu gibi kimseleri daha şiddetle mahkûm etmek istediğinizi göstermeniz gerekir.
bundan başka, -halkın düşüncesi meselesini bırakalım- yargıcı aydınlatmak ve kanıksatmak yerine, onun lütfünü rica ederek beraat kazanmak da doğru bir şey değildir. çünkü yargıcın vazifesi, doğruluğu bağışlamak değil, herkesin hakkim ö1çerek hüküm vermek; kendi keyfine göre değil, kanunlara göre hüküm vermektir. yalan yere ant içmeye alışarak sizi tesir altında bırakmamalıyız, siz de buna göz yummamalısınız; bu, dine uymaz bir hareket olur.
o halde, atinalılar, -hele şimdi, meletos'un ileri sürdüğü iddiaya göre, burada dinsizlikten muhakeme edildiğim bir sırada- şerefsiz, dine uymaz, yanlış saydığım bir şeyi yapmamı benden beklemeyiniz. çünkü sizi rica kuvvetiyle kandırmaya, yeminlerinizi bozmağa çalışsaydım, tanrıların olmadığına inanmayı size öğretmiş, kendimi müdafaa ederken, tanrıları inkâr etmek ithamına karşı yalnız kendi kendimi kandırmış olurdum. fakat hakikat büsbütün bunun tersidir; ben, tanrıların varlığına, ey atinalılar, bütün beni suçlayanların inandığından daha yüksek bir anlamda inanırım; bundan dolayıdır ki sizin için ve benim için hayırlısı ne ise ona karar vermek üzere davamı size ve tanrıya bırakıyorum.
atinalılar, benim için verdiğiniz mahkûmiyet kararına üzülmeyişimin birçok sebepleri var. bunun böyle olacağını bekliyordum, yalnız, oyların birbirine bu kadar denk denecek derecede ikiye ayrılmış olmasına şaştım; çünkü benim aleyhimde olan çokluğu daha büyük sanıyordum. hâlbuki şimdi, öbür tarafa otuz oy gitmiş olsaydı beraat kazanmış olacaktım. bu yüzden diyebilirim ki, meletos’un suçlamasından beraat kazanmış sayılırım; hatta üstelik anytos ile lykon beni suçlamak için buraya gelmeselerdi, kanunun istediği gibi, oyların beşte birini kazanmayarak bin drahmi para cezasına da mahkûm olacaklardı.
o şimdi ö1ürn cezası teklif ediyor. bense kendi hesabıma neyi ileri süreyim atinalılar? şüphesiz değerim neyse onu. o halde hakkım nedir? bütün hayatında herkesin düşkün olduğu birçok şeylere, zenginliğe, aile bağlarına, askerlik rütbelerine, halk kurullarında nutuklar vermeğe, başkanlıklara, taraflara hiç aldırmamış bir adama verilecek karşılık ne olabilir? ben bir siyaset adamı olmak için fazla dürüst olduğumu düşünerek, size ve kendime iyilik etmeme engel olacak hiç bir yola sapmadım! tam tersine, hepinize iyilik etmemi mümkün kılan bir yola girdim, herkesin kendini düşünmekten, kendi işlerinin peşinde koşmaktan önce erdemi bilgeliği araması gerektiğini, devletin sırtından faydalanmaya bakmazdan önce devlete bakması lazım geldiğini sizlere kabul ettirmeye çalıştım. böyle bir kimseye ne yapılır atinalılar, herhalde, ona bir mükâfat verilmek lazımsa, iyi bir şey verilmeli ve bu iyilik ona yakışır bir şey olmalıdır. sizi yetiştiren, sizi aydınlatmak için işini gücünü bırakmayı her şeyden üstün gören fakir bir adama yakışan mükâfat ne olabilir? atinalılar, ona prytaneion'da beslemekten daha yakışan bir mükâfat olamaz; böyle bir mükâfat, olympia'da at yarışlarında, bilmem kaç atılı araba yarışlarında mükâfat kazanan bir yurttaştan çok ona yaraşır. çünkü ben fakirim, hâlbuki onun yetecek kadar geliri vardır: o size yalnız bahtiyarlığın görünüş1erini bense gerçeği veriyorum. bana vereceğiniz cezanın uygun ve yerinde bir ceza olması isteniyorsa, diyeceğim ki, bana prytaneion'da beslenmek en doğru bir karşılıktır.
belki, daha önce, gözyaşları ve yalvarmalar hakkında söylediğim gibi, bu sözlerimle de size boyun ekmediğimi göstermek istediğimi sanacaksınız; ama öyle değil; hiç öyle değil; bunları isteyerek, hiç bir yanlış harekette bulunmadığıma inanarak söylüyorum. böyle olduğu halde sizi de buna kandıramam, çünkü vakit pek dar; başka şehirlerde olduğu gibi, atina'da da büyük davaların bir günde görülmemesi için bir kanun olsaydı, o zaman sizi kandırabileceğime inanırdım. fakat bu kadar az bir vakitte bu kadar büyük suçlamaları dağıtamam. nasıl şimdiye kadar kimseye kötülük etmemişsem, kendime de elbette etmeyeceğim; kendimin bir kötülüğe layık olduğumu söylemeyeceğim, kendim için bir ceza teklif etmeyeceğim. niçin edeyim? meletos'un ileri; sürdüğü ö1üm cezasından korktuğumdan mı? ölümün bir iyilik mi yoksa bir kötülük mü olduğunu bilmediğim halde, muhakkak kötülük olan bir cezayı neden teklif edeyim? hapis cezası mı? niçin ceza evlerinde, yılın yargıçlarının, on bir’ lerin (savcılar kurulu) kölesi olayım? para cezası mı diyeceksiniz, yoksa para cezası ödeninceye kadar hapislik mi diyeceksiniz? buna karşı da ayni şey söylenebilir; çünkü beş param olmadığından, cezayı da ödeyemeyeceğimden, cezaevinde öleceğim. o halde, sürgünlüğü mü teklif edeyim? belki siz de bu cezayı kabul edersiniz. ama benim kendi hemşerilerim olan sizler bile, artik benim konuşmalarıma, sözlerime tahammül edemezken, bunları çekemez ve iğrenç bulurken, başkalarının bana tahammül edeceğini umacak kadar düşüncesiz olmak için, yasamak hırsının gerçekten gözlerimi bürümüş olması lazım. hayır, hayır, atinalılar, bu hiç de böyle değildir. yer yer dolaşarak, sürgün yerimi hep değiştirerek, her gittiğim yerden kovularak yaşamak, benim yaşımda bir edam için ne acı bir şeydir! iyi biliyorum ki burada olduğu gibi, her gittiğim yerde gene gençler beni dinlemek için etrafıma üşüşecekler; onları yanımdan uzaklaştırsam daha yaşlı hemşerilerini ayaklandırarak beni dışarı attıracaklar; etrafıma toplanmalarına izin verirsem babaları, dostları gene onların yüzünden beni yurtlarından kovacaklar.
belki bana denecek ki: sokrates; ağzını tutamaz mısın, sana kimse karışmadan yabancı bir şehre giderek, yaşayamaz mısın?" buna vereceğim cevabı anlatmak çok güç. çünkü dediğinizi yapmanın tanrı’ya karsı bir itaatsizlik olacağını, onun için ağzımı tutamayacağımı söylersem ciddi bir söz söylediğime inanmayacaksınız; erdemi, üzerinde hem kendimi hem başkalarını sınadığım daha birçok meseleleri her gün tartışmanın insan için en büyük iyilik olduğunu, imtihansız hayatın yaşamaya değer bir hayat olamadığını söylersem bana gene inanmayacaksınız. size kabul ettirmek kolay olmamakla birlikte, söylediklerim doğrudur.