efendim şimdi çocukken aşık olmuşum, ama gözüm başka hiç bir şey görmüyor. onu görünce gözleriminin içinin parladığını hissedebiliyorum. neyse tabii yaşım küçük daha ilkokul 2 öğrencisiyim. işte yine bir gün onu görüp heyecanlandım ve yanına gittim.
- günaydın.
+ sana da.
- baksana geçen gün bir film izledim, orda herkes kendi hayatının başrol oyuncusudur deniyordu.
+ evet.
- yani diyorum ki, ben bir başrol oyuncusu olduğuma göre, istediğim her şeyin olması gerekmez mi?
+ olabilir.
- ben aslında romantik bir film istiyorum, ama yanımdaki oynayacak kızın kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum.
+ e git sor.
- şimdi yaptığım gibi mi? (bunu söylerken ağzım kulaklarımda)
ne mi oldu? öğretmene şikayet edildim, söylediklerimi duyunca çok gülmüştü, benle dalga geçtiğini düşünüp çok sinirlenmiştim. şimdi düşünüyorum, adam haklıymış sanırım.*
neyse efendim üzerinden 1 sene geçti ve biz 3. sınıf olduk, ona karşı duygularım hala değişmedi ama hocaya şikayet edilme korkusuyla sadece konuşuyorum, hiç o tellere basmıyorum. eskiden sene sonu dersler bitince pikniğe gidilirdi, işte o pikniklerden birinde.
- sizin kazanmanız haksızlıktı.
+ neden?
- çünkü sen o takımdayken ben sana top atamıyorum canın yanar diye. bu yüzden biz bir kişi eksik oynuyoruz.
+ plastik top o, o kadardan bir şey olmaz bana.
- ama bu dediğini beynim kabul etse bile kalbim kabul etmiyor.
kızarıp yanımdan uzaklaşmıştı, sonra şikayette etmedi, ben nasıl mutlu oldum anlatamam, dedim herhalde beni seviyor. neyse efendim o sene de bitti. yazın görüşemiyoruz tabii sadece ev numarasını almıştım arada arıyorum, belki sesini duyarım diye, tamam kabul ediyorum bildiğin sapıkmışım.* neyse ertesi sene başladı, sınıf öğretmenimiz özel bir okula gidince yeni bir öğretmen geldi, ve sınıf mevcudu 65'ten 27'ye düştü, herkes birbiriyle inanılmaz samimi. öğretmen bizim sıranın önüne 2 tane kız arkadaş yerleştirdi, güzel olanın matematiği iyi benim gibi. onunla devamlı tartışıp gülüyoruz, ama benim aklım hala onda. neyse bu arada ben ona takılmaktayım(dalga geçmek manasında) zaman zaman, ama o ısrarla yüz vermemekte. yine sene sonu geldi, pikniklerden birindeyiz.
- ne yapıyorsun burda tek başına.
+ hiç sıkıldım, dolaşıyorum.
- beni de sıktı artık gürültü.
+ niye sen gitsene dilek'inin yanına.
- (işte burda içimde bir sevinç patlaması yaşandı, beni seviyor diye, ağzım kulaklarıma vardı)dilek'i mi kıskanıyorsun?
+ ya üf yani o manada demedim, hem niye kıskanıyım ki.
- hayatımda bir kez dilek tuttum, o da 2 sene önceki doğum günümdeydi, belki gerçekleşir diye.
+ ne güzel gerçekleşti mi bari?
- beni sevdiğini söylersen gerçekleşecek.
+ tamam aslında ben de seni seviyorum.(sanırım anormal çıkma teklifi sayılabilir.*)
ondan sonra okulun son 10 günü hızla geçti, ben nasıl mutluyum anlatamam. derken okul bitti, ertesi sene ben okul değiştirdim, ama gördüğüm arkadaşlardan haberini alıyorum, derken 5. sınıfın 2. haftası babasının tayini çıktı ve gittiler. bir daha uzun süre haber alamadım. derken öss'den sonra facebook'ta buldum bunu. konuştuk, konuştuk, konuştuk, ben hala aşığım o zaman fark ettim bunu. iyice muhabbeti ilerlettim, istanbul'da okuyormuş filan, neyse ben korkudan soramıyorum erkek arkadaşı olup olmadığını. sonra bir galatasaray-fenerbahçe derbisi var, dedim ki "bana da bilet alabilir misin? gitmeyi düşünüyordum arkadaşımla ama o kayseri'ye gelmek zorunda kaldı, bense maçı izlemeyi çok istiyorum." tamam diye cevapladı, aradan 2 gün geçti, profil fotoğrafı değişti. yanında bebek yüzlü, top sakallı sempatik bir eleman var. tabii ne kadar tecrübe sahibi de olsan aşık olunca bazı şeyleri düşünemiyorsun. hemen mesaj attım, ben maça gelemiycem sanırım, özür dilerim bileti alma lütfen diye. sonrasına da bu aralar çok giremem facebook'a görüşemeyiz sanırım yazdım. aradan 2 ay geçti aramız iyice soğudu ve bir baktım fotoğraf "tag"lenmiş. bilin bakalım çocuk kimmiş; "abim".
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
(bkz: gel gör beni aşk neyledi)