hayatımda kendimi insan olarak hissettiğim nadir anlardan birini yaşatan zirvedir.
öncelikle söylemeden edemeyeceğim bir kaç sözüm var onları söyledikten sonra zirvemizi anlatmaya koyulacağım. kimse şimdi çıkıp da insan olan şunu yapar bunu yapar demesin. öyle havadan atıp tutup, 2 tane köşe yazısı okuyup entry girmek kolaydır. önemli olan işi icraata dökebilmekte. eğer insansanız görevlerinizi yerine getirmelisiniz. o çocuklar aslında hepimizin çocukları, kardeşleri. gerçekten geçerli sebepleri olan arkadaşlar olduğunu biliyorum -ailede birinin hastalığı vs- ama gerçekten işlerim vardı diyenlerin bu konuda ne kadar ciddi olduğundan da şüpheliyim. kimse alınmasın diyeceğim ama alının kardeşim, alının ki birazcık daha duyarlı olabilin. içmeye gidip kendi keyfinize bakacağınıza birazcık da başkalarını mutlu etmenin tadına varın.
öncelikle zirveye sabahın en kör saatinde 3 saatlik uykuyla gittiğim için boş gözlerle bakıyordum o sevgiye aç gözlere. daha sonra dayanamadım aralarına katılıverdim. kendi aralarında büyük ve güçlü olanın diğerlerini ezebildiği bir yaşama sistemi kurmuşlar. bilirsiniz ki başkalarını ezme dürtüsü kendine güvensizliğin doğurduğu bir sonuçtur. o kadar sevgiye açlardı ki her an bir birlerine sataşıyorlardı. daha sonra bizlerle arkadaş olmayı öğrendiklerinde birbirlerine karşı da daha uysal davranmaya başladılar.
yorgunluktan tek başıma bir köşeye oturduğumda küçük bir kız elinde iple yanıma geldi sanki gözlerimden anlamıştı çocukluğumda bu oyunu oynadığımı. bir yandan oyun oynayıp bir yandan sohbet ediyorduk. bu oyunu ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. bu kadar çok sevme nedeni de bu yurda ilk geldiğinde oynamayı öğprendiği ilk oyunmuş. kaç yaşında olduğunu ve kaç yaşında yurda geldiğini sordum. 9 yaşında yurda gelmiş, şimdi 11 yaşındaymış. bütün bunları konuşurken hala oyunumuza devam ediyorduk. daha sonrasında oyunu bırakıp sohbet ederken boynumdaki kolyelerin ne kadar güzel olduğundan bahsetti. kendisine verebileceğimi söyledim. aslında aylardır boynumdan bir kere bile çıkarmadığım, 3 yıldır ne giyersem ne yaparsam yapayım boynumda taşıdığım kolyemdi. hatırası olan bir kolyeydi ama o anda vermem gerektiğini hissettim ona. çok sevindi kolyeyi cebine koyarken "bunu hayatımın sonuna kadar saklayacağım" dedi o pırıl pırıl gözleriyle. daha sonra başkalarıyla da ilgilendikten sonra çıkışta vedalaşma vakti gelmişti. belime sarıldı sımsıkı ve "bir daha ne zaman geleceksin" dedi. yalan söyleyemezdim ama ben o gözlere. "benim evim çok uzakta canım ama gelmeye çalışacağım" dedim. "lütfen gel" dedi. ve işte o an gözüme bir şey kaçtı sanırım.
sevgiye bu derece aç kardeşlerimiz olduğunu bilirken sabaha kadar içip sıçıyoruz zirveleri yerine bunları tercih etsek diyeceğim ama kaç yazar bunu okuyup "hay allah ne yaptım ben" diyecek bilemiyorum tabi.