football manager 2011

entry483 galeri video1
    346.
  1. cm 03/04 den beri oynadığım oyunda ilk defa manchester united'ı aldığım ve gerçekten eğlendiğim oyun. fergie'nın 25 yıllık hegemonyasına son verip kırmızıların başına geçtiğimde haklı olarak basın, futbolcular ve özellikle taraftar pek umutlu ve mutlu olmamışlardı. ancak sezon öncesi alex ferguson ile ilgili yaptığım açıklamalar aramızın gayet iyi olmasını sağladı ve benim manchester united için iyi bir gelecek olduğumu söylediğinde üzerimde baskıyı, azıcıkta olsa basının ve taraftarın gözünde azalttı. fakat futbolculara kendimi ispatlamam çok kolay olmadı, özellikle vidic denilen ibnetora (napıyım adam hep sorun arkadaş).

    sezon başında hazırlık maçlarıyla tespit ettiğim sol kanat eksikiğini, arda ve emanuelson transferleriyle giderebileceğimi düşündüm. sezon başlamasına yakın bir süre kala inter ile yaptığım hazırlık maçını 2-0 kazanmam bana ve takımı bir hava kattı. bu maç ne kadar hazırlık maçıda olsa, takımı tartmak açısından çok önemliydi, çünkü ligteki ilk iki maçım liverpool ve totthenam la olacak her iki maçtada kaybedilecek olası puanlarla daha kariyerimin başında hagi nin düştüğü duruma düşmemi sağlayacaktı. neyse ki iki maçıda kanırtarakta olsa 1-0 lık skorlarla kazanmam biraz olsun rahat nefes almamı sağladı.

    ardından tam 13 maç, 1 beraberlik 12 galibiyetle kapatıldığında sular durulmuş ligin zirvesine yerleşilmiş şampiyonluktaki rakibim chelsea ye 5 puan fark atılmıştı, ancak şampiyonlar ligindeyse sadece 4 puan toplanabilmişti ve gruplarda 3 maçın ardından 3. sıraya yerleşilmiti, genede umutsuz değildim çünkü son 3 maçımın hepsine alacağımdan emindim.

    sıra ligde iyi çıkış yakalamış everton la deplasmanda karşılaşmaya gelmişti. çok kolay olmasada galip geleceğimden emindim. basın ve istatistiklerde bunu gösteriyordu. maç öncesinde, everton 1 maç eksiğiyle chelsea nın 1 puan gerisinde 3. sıradaydı. alex ferguson üstad maç öncesinde everton için bana rapor gönderdi ve ısrarla, tehlikeli oyuncuları yakubu ve arteta olduğu söylerek uyarıyordu ama pek aldırmıyordum, akabininde ''ulan koca manchester united takımıyız 13 maçtır yenilmiyoruz kralı gelsin mnagoyyım, sende yaşlandıkça garip garip şeyler söyler oldun alex'' diyordum içimden.

    maç başladı ve uzun süre çok vasat bir maç oldu, her iki takımda atak konusunda sıkıntılar çekiyor, sol kanat sıkıntımı giderir dediğim ardaya ada fazla gelmiş olacak ki 13 haftadır olduğu gibi bu maçta da mal mal kanatta kendince bişeyler yapmaya çalışıyor, yana ve arkaya paslar atmaktan başka bir boka yaramıyordu. maçta giderek bir gerginlik söz konusuydu, özellikle carrick genç oyuncu rodwelle ikili mücadelelerinde geride kaldıkça, hırçınlaştıkça hırçınlaşıyor sarı kartı olsada ''kardeşim koca man unt takımıyız hakemin bizi on kişi bırakmaya götü yemez'' dercesine hakemin üzerine yürüyor everton oyuncularını biçmeye devam ederken, adeta spor toto premier lig havası katıyordu ki, hakem cart diye kırmızıyı göteriyor ve on kişi kalıyoduk. everton da sayısal üstünlüğü sağlayınca saldırdıkça saldırıyor bizi istemesekte iyice geriye yaslıyordu. tam ''neyse lan en azından beraberlik çıkartıcaz'' derken, 90 artı 1 de artetanın ortasında yakubu kafayı çakıp 1-0 yenilmemize ve ligdeki ilk mağlubiyetimizi almamızı sağlıyordu. akabininde aklıma ferguson üstad geliyordu tabi ki.

    ardından gelen deplasmanda 3-0 chelsea yenilgisi de premier ligte olduğumuzu, ''öle kolay kolay şampiyon yaparlar mı lan adamı'' gerçeğini damarlarımıza kadar hissediyordum. şampiyonlar liginde ise ''4 puanımız var ama bütün maçları kazanıp 13 puanla çıkarız ağbi yaa sıkıntı yok'' dememize rağmen ancak 8 puanla ve bursanın bremeni 2-0 yenmesi sayesinde, bremenle eşit puanda olsak da averajla 2 tura göt bala çıkılıyorduk.

    ligte işler istikrasız gidiyor everton 2 farkla lider olmuş biz ikinci sırada liderliği geri almak için zorladıkça zorluyor, everton ha yenildi yenilicek diyoruz. bir taraftanda chelsea 1 puan arkamızda götümüze dayanmış, bizim puan kaybetmemizi bekliyor, bir taraftanda başarısız olmamızı bekleyerek pusuya yatmış olan basın bu istikrarsız halimizi fırsat bilip yardırdıkça yardırıyordu. maç kazansakta, basın devamlı demeç veren ve problem çıkartan vidicten bahsediyor ve tesislere gelip vidicle özel röportajlar yapıyordu.
    tam bu sıkıntılı durumda sıra gelmiş arsenal deplasmanına. bir gün öncesinde everton ve chelsea maçlarını kazanmış maç fazlasıyla everton lider, chelsea ise ikinci sıraya oturmuş, favori ise arsenal. vidic ise tam bir yavşaklık edalarıyla takılmakta.

    arsenal, maça başlar başlamaz taraftar desteğinide arkasına alan wengerin takımı saldırdıkça saldırıyor orta sahada üç pas dahi yaptırmıyordu koca man unt'a. derken beklenen oluyor ve tam ''devre arasına berebare giriyoruz ikinci yarıda hayırlısı artık'' dediğim sırada fabregas fabio yu hallaç pamuğu gibi savuruyor ve ortayı yapıyor ''tabi vidic tıpkı benim izlediğim gibi topu izlediği için'' bentler kafayı çakıp emirates stadyumunun yıkılmasına sebep oluyordu. devre arasında soyunma odasında takımı bırakıp vidic e anasıyla ilgili düşüncelerimi paylaşıyor ve sigara söndürüp sigara yakıyordum.

    ikinci yarıya gol atmamız gerektiği halde duygularıma yenik düşüp vidic wes brown değişikliğiyle başlıyordum. doğal olarak wenger ibnesinin bu değişikliğim karşısında ''adam delirmiş amığagoyyim kesin iteledik bunlara'' dediğini duyar gibiydim. beklendiği gibi arsenal arka arkaya saldırıyor bu sefer bırak orta sahada üç pas yapmayı defans bölgesinden dışarı adım dahi atamıyorduk.

    neyseki bir out olmuş van der sar ağabeyim, yaradana sığınarak uzuuun bir out atışı kullanıyor rooney mandası topu alır almaz ceza sahası yayının oradan bir iki adım atıyor derkeeeen, arsenal savunması maçtan sıkılmış olacakki rooneye bir tekme atıyor, hakem cart diye frikiği veriyor. ilk defa maçta bir şut çekeceğimiz için sevindikçe seviniyordum. topun başına nani geçtiğinde sanki sigaramın kalan kısmını içime çekmiyorum yutuyordum çünkü bu maç kaybedilirse ligde sıralamada üçe düşecek basın hakkımızda yardırdıkça yardıracak. ekmeğimle oynayacaklar ibneler.

    bu düşünceler aklımdan akıp giderken nani topu çimlere bebek bırakır gibi hafifçe bırakıyor ve gerim gerim geriliyor. ve şut. (top kaleye giderken sanırım 1 saniyenin altında hedefine varmıştır ama bana bir ömür gibi geldi) goooool. ben maçı bırakmış o soğuk kanlı morinho vari karizmatik adam gitmiş yerine yılmaz vural gelmişti bir taraftan seviyor bir taraftan maçı bırakmış yedek klübesinde duran vidic e ana avrat küfür ediyor sanki sezon başından bari çektiğim sıkıntıları o anda ona attırıyo boşaltıyordum. öle sinirlenmiştimki kurmaylarım beni tutmakta zorlanıyor vidic korkulu gözlerle ona saldırma isteğimi ve öfkemi izliyordu. wenger o fransız asilliğini bozmadan bana bakıyor ve morinho görünümlü yılmaz vural gibi bir adamı hayretle izliyordu. emirates bulunan bir avuç kırımızı renkteki taraftar, bulunduları kale arkasında coştukça coşuyor ve ''mençıstır gol gol gol şampiyonluk geliyor'' tezaruhatını yapıyordu. kale arkasının deplasman tribünündeki hareketlilik ve arsenal taraftarının arasında yaşanmaya başlanan gerginlikten ötürü '' BÜYÜK ARSENAL TARAFTARI SAKiN OLALIM, ARKADAŞLAR SAKiN OLALIM LÜTFEN'' şeklinde anonslar yapılıyor, ingiliz çevik kuvveti olası bir kargaşaya karşı kale arkası tribünü önünde yerini alıyordu.

    arsenal santrayı yaptığında içimden ''siz görürsünüz lan ibneler şimdi sıra bizde'' diyordum seslice. tam o esnada sezon boyunca bir bok yapmamış ardayla göz göze geliyorum ve onun kafasından ''tamam hoca sen bana güvendin seni kara çıkartmıyacağım ve o efsane 7 numarayı alıcam senden'' der gibi bakıyordu sanki, bende gözlerimle ona uğur dündar edasıyla o babacan tavrına benzer '' hadi bakalım çocuk hadi bakalım'' der gibi bakmıştım.

    arsenal maça başlıyordu maçın bitmesine yarım saat daha vardı. ben artık oyun bize döndü saldırdıkça saldırcaz diye düşünüyor taraftarımızda götlerinden alev çıkartırcasına tezaruhat yapıyordu. ama herşey tam tersine olmuştu arsenal gene aynı şekilde bastıyor, van der sar ağabeyim yaşına başına bakmadan hayatının toplarını çıkartıyor, direklerde patlayan toplara birde her korner sonrası çizgilerden çıkarttığımız toplar ekleniyor. tamam lan yenemiyoruz da bitsin bari mına kodumun maçı diyordum, resmen üç buçuk atıyordum. o bana tamam hocam güvenini boşa çıkartmıyacağım dermiş gibi baktığını sandığım arda meğersem '' ocam ocam kız arkadaşım ingiltereye gelicek iki gün sonra mayış nooldu mayış'' diyormuş gözleriyle de meğersem ben bunu anlamamıştım.

    dakikalar 88 i gösterdiğinde carrick gene sinirleniyor ve cart direk kırmızıyla bizi on kişi bırakıyordu. soyunma odasına giderken bu seferde onunla göz göze geliyordum ve bana ''hocam canla başla oynuyorum ya ben, o yüzden sinirlendim bilerek atılmadım ben bu takım için ölürüm ocam'' dermiş gibi bakıyorum. ben ise içimdeki yılmaz vural'ı ortaya çıkartıyor ve aynı o babacanlıkla içimdekileri dışarı çıkartarak '' seninde mınakoyyım ben göt veren'' diye sesli sesli bağırıyordum.

    maç bitmiyordu, bitmek bilmiyordu, son iki dakikada bile arsenal saldırdıkça saldırıyordu. arsenal taraftarı da gelmeyen golden ötürü sinirlenmiş , bazıları aralarında kavga çıkartmış bazıları ise hayvani bir şekilde tezaruhat yapıp gol bekliyordu. eğer bir gol atsalar yedek klübesinin arkasındaki taraftarlar sevinçen aşaya atılayacak bana saldıracaktı o derece öfkeliydiler.

    fakat oda ne top van der sar ağabeyimin elinde, gene uzuuun bi degaj atıyordu ikinci defa top naniye geliyor, nani çizgi boyunca son güçünüde ortaya koyup deli ibrahim edasyıla çizgiye kadar iniyor ortasını yapıyor ve korner kazandırıyordu bize. benim içimde ''ulan olurmu ki lan'' diye bir ses devamlı kafamı kurcalıyordu. korneri nani kullanmaya giderken emirates stadyumu inanılmaz ıslık sesleriyle inliyor, adeta kulaklarımızın zarı patlar derecesine geliyordu. o anda klübedeki teknik heyetime bakıyordum hepsi odaklanmış, tabi ki vidic hariç. vidic ibnesi telefonunu almış gene sevgilisiyle mesajlaşıyor ve ''sieee ... siieee he eh'' diye gelen msjlarına gülüyordu.

    onunla daha sonra hesaplaşacağımı düşünerek oyuna döndüm ve tam o esnada nani topu penaltı noktasına gönderdi. havada arsenalli 2 uzun oyuncusu ve bizim uzun boylumuz fletcher. fletcher kafayı vuruyor ve kalenin öyle bir noktasına gönderiyor ki top havada süzülürken o statdaki herkes için zaman duruyordu. ve gol. dakikalar 90 artı 3 iki bir öne geçmiştik. bağıra bağıra seviniyor ve bu yaşa geldiğim halde halaya duruyordum. teknik ekip ve kalesinden kopup gelen van der sar ağabeyim ile diğer oyuncularla birlikte bir bütün olmuş hunharca seviniyorduk. ancak rooney denilen hormonal manda sevinmek için öyle bir atlıyordu ki üstüme boynumu kıracaktı hayvan oğlu hayvan.

    emirates stadındaki o puslu hava iyice çökmüş, taraftarlarımızın gol sesine yaktıkları meşalelerin dumanları karışmış tüm londrayı inletiyor ve bir yandan da ellerindeki meşaleleri arsenal taraftarına atıyor ve karşılıklı meşale savaşının fitilini ateşliyor, ingiliz çevik kuvvetinin müdahalesine ortam hazırlıyordu. hemen ben ve bazı yöneticilerimiz tribün önüne gidip el kol hareketleriyle durmalarını istiyoruz ancak ben içten içe ''atın lan atın ibnelere'' diyordum.

    oda ne, annem gelmiş. tribünde bana bakıyor ne yapıyor bu kadın burda elinde meşaleyle. bir anda o ses geldi. beni gerçek hayata döndürmemi sağlayan annemin sesi. kapıyı açmış ve tahminimce yaklaşık 2 dakikadır elinde sigarayla beni izlemiş ve soruyordu ''evladım iyimisin bişey mi oldu'', bende dumura uğramış utangaç tavırlarıma terden su şekilde ''yoo bişey olmadı niyeki uyandın sen yatsana hadi'' diyor, annem ise sinirli '' manyak sesine uyandım bu masanın sandalyenin hali ne, evladım niye çamaşırların etrafa saçılmış, hiiiiii sigara izmaritlari yerde halıyı yakıcaksın, tüü allah cezanı vermesin, hadi yat yat'' desene de ben utanarak verdiğim cevaplarımla anneme karşılık veriyordum '' teeeaam yaa yat sen hadi ben toplarım okulum yok yarın ellaa ellaa yaa''. diyerek annemi odasına yolluyordum.

    odama dönüp baktığımda her yer birbirine girmiş sanki bir az önce van der sar ağabeyim ve bütün takım özellikle rooney ayısı burada tepinmiş gibiydi. etrafı toplamadan oyuna geri döndüm. tekrar heyacanlı maçlara devam ettim taki şampiyonlar ligi çeyrek finali ikinci maçına kadar. ilk maçta zorda olsa real madrid i 2-1 mağlup etmiş içimdeki umutla barnebau ya çıkmıştım ki maalesef maç 6-0 gibi bir hezimetle bitmişti bizim için.

    ligi hiç bir kupa alamadan bitirmiş ve ligtede evertonun arkasında 2. olarak sonlandırmıştım. ama alex ferguson baba sağolsun sezon boyu beni desteklemiş ve bu canla başla çalışmamdan ötürü yönetim bana 5 yıllık bir sözleşme önermiş, vidic ibnesi kenara alınmış mexes takıma kazandırılmış, arda italyaya yollamış ve yerine lille den gervinho alınmış 2. sezonada bomba gibi başlanmıştı.

    işte böyle bir oyun bu bizim için, kimileri asosyaller oynar diyebilir. kimileri ''çok kolay bu yeeaaa''. ama bizler tek bir şey biliyoruz onlar asla bizim aldığımız tadı alamayacaklar. sevgilerle a dostlar.

    (bkz: yilmaz vural in fm oynarken klavyeyi kirmasi)

    edit: efendim manchester united başında tam 6 sezon geçirdim. bu zaman içersinde;

    4 premier lig şampiyonluğu
    3 comunity shield kupası
    1 fa cup

    kazandım.

    avrupa kupalarında ise

    3 kez şampiyonlar ligi son 16 ya kaldım.

    2 kez şampiyonlar ligi çeyrek finali oynadım.

    1 kez şampiyonlar ligi finali oynadım ve ne yazık ki chelsea ya penaltılar sonucu malup oldum.

    6 sezonuma girdiğimde, oyuna başlarken alt yapıya verdiğim önemden dolayı, transfer yapmamıza gerek yoktu. ancak şampiyonlar ligini alma arzusu bizi ligde 5. sırada yer almamıza neden oldu.

    finalde kaybetmem de şampiyonlar liginin dışarısına itti bizi.

    6.sezonda takımı satın alan arap sermayesi inanılmaz işlere imza attı. alt yapıdan gelen bütün oyuncularımı ( tek başına avrupada kafaya oynayan takım olur bu çocuklardan, 6 senemi vermişim lan hepsini bebek gibi bakmışım geliştirmişim) tek tek satış listesine koydu 30 milyon eden çocuğu 5 milyona sattı. takıma 300 milyon gibi bir transfer bütçesi ekledi. ama neye yarar. bütün oyuncularımı gönderdik ten sonra boşta kalan messi yi getirdi. ama ben kendi messi mi daha 15 yaşındayken ingiltere nin kuzey kasabalarından birinde doğmuş o'sullivan adlı genci yaratmıştım. messi falan istemiyordum.

    tüm bunlar olurken arap ibneler devamlı basında '' takımın başına guardiola gelebilir'' diye demeçler verince bastım istifamı. old trafford a hüzünlü bir veda yaptık. 80 bin kişi önünde herkes man unt ın asıl renkleri olan yeşil sarı renki atkılar ve tişörtlere büründü. bu da arap sermayesine verilen en güzel mesajdı.

    peki ya şimdi mi napıyorum 1 haftalık inter macerasına atıldım ve bu italyanlardan bir bok olmayacağını anlar anlamaz bırakıp kaçtım.

    2 sene boşta gezdikten sonra, tam kafa yapıma uygun ajax ile antlaşmak üzereyken, son saniye arsenal den teklif aldım. şimdi arsenal in başındayım. arap sermayesiyle karşılaşmayı heyecanla bekliyorum.

    (bkz: şimdi onlar düşünsün)
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük