şimdi herkes maç hakkında hakemi konuşuyor. aslında sahada hakem yoktu, müsveddesi belki vardı, o derece kötüydü. ben hayatımda hakem hakkında konuşmayı sevmedim, kaybedilen puanda hakeme kabahat bulmadım ama hüseyin göçek isimli şahıs, zaten geniş olan küfür dağarcığımı, ilk 20 dakika içerisinde daha da geliştirdi. hem kendimi ilk kez hakeme bu kadar küfrederken buldum, hem de iğrendim sahada olanlardan.
istiyorum ki hani şimdi söveyim sayayım, sonra bir daha da bahsetmeyim kendisinden ama mümkün değil ki!
daha maç başladı, 1 dakika dolmadan, penaltıyı atladı. yetmedi, mamadou niang'ın bal gibi penaltı olan pozisyonunu geçti, niang'ı cezalı duruma düşürdüğü yetmiyormuş gibi, takımı olası bir ikinci golden etti. diego lugano - emre güngör ikilisinin yaptıkları hareketler sebebiyle bırakın 90 dakikayı, ilk 45 dakikayı tamamlayamaması gerekiyorken, ikisi de maçı tamamladı. geçen sezon rakip oyuncuya tekme atma teşebbüsünden barış özbek kırmızı kart görmüştü, ama murat ceylan'ın alex de souza'ya attığı tekme sarı kart.
hadi semih şentürk'ün sayılmayan golündeki faul kararı doğru. ama ona rağmen sen verdiğin bunca yanlış karardan sonra bir iki tane doğru yapmışsın nolmuş? golde bile ofsayt çalınır diye sevinemedim.
neticede bu şahıs*, hem kötü hakemdir, hem yeteneksizdir, hem de kötü niyetlidir. üstelik fifa kokartına sahip. ilk dakikada o penaltıyı verebilse bugün futbol konuşulurdu, hakem değil.
neyse bu kadar hakem yazmış olmaktan bile utanıyorum, gelelim maça:
tolunay kafkas'ın 1996 yılından kalma kocaman bir acısı olduğunu biliyoruz. halbuki katıldığı tv programlarında, verdiği röportajlarda, yaptığı açıklamalarda hep mantıklı ve sakin bir insan profili çiziyor. ama hangi takımı çalıştırırsa çalıştırsın, fenerbahçe karşısında bu takımlar çılgınca ve aşırı faullü oynuyor. kötü niyet aramam; ama maç öncesi "üçüncülük şansımız için kazanmak istiyoruz" deyip, bütün maç 11 kişi çanakkale geçilmez oynuyorsan, insanlar bunun arkasında başka şeyler aramaya başlarlar.
fenerbahçe'nin ise bu maçı kazanma isteği ve oynama iştahı paha biçilmezdi. 90 dakika baskı, oyunu karşı sahaya yıkma çabası, gol pozisyonu yaratmak için ortaya konulan çaba gerçekten çok üst düzeydi. teknik-taktik analiz yapılamayacak kadar bariz bir fenerbahçe üstünlüğü vardı maçta, o yüzden gerek yok şu şöyleydi bu böyleydi demeye.
tek bir nokta var, o da miroslav stoch. bu genç adamın, kapalı savunmaları açma konusunda ne kadar başarılı olduğu dün bir kez daha ortaya çıktı ve umarım hak ettiği şekilde ilk 11'de yer bulacaktır. golü o atsın diye çok istedim, ama kendinden emin bir şekilde çektiği o şut, direkten dönünce yüzündeki ifade ve sonrasındaki sevincini hepimiz yaşadık. zaten fenerbahçeli oyuncular bu maçı o kadar çok istemişlerdi ki, golden sonra herkesin şuursuzca sevinmesinin sebebi de budur.
neticede o üstümüzdeki lanet kırıldı bu maçla birlikte. karşı kaleyi ablukaya alıp, 20394802 tane şut çekip, gol kaçırıp berabere bitirdiğimiz maçlardan üçüncüsü olacaktı, olmadı, iyi de oldu. üstümden sanki geçen yılın trabzon maçının ve iki hafta öncesinin bursa maçını yükü de gitti o golle birlikte. uzatmalarda gelmesi de kaymağı oldu.