yağmurlu havada yolculuk ederken sözlük yazarlarının hayal gücünü geliştirmenin en güzel yolunu düşündüm bugün. fani dünyada benim de bi dalım, bi fidanım olsun diye geceleyin gözüm kızarmış halde saatlerce düşündüm bu konuyu. acaba yağmurlu havada yolculuk ederken ne yapmalıydık çocukluktan bir şeyler aşırmak için? tüm gücümle zorladım kendimi, sinirlendim, duygulandım, kahkaha attım durduk yere. bu aralar durduk yere kahkaha atma hastalığına yakalanmış hastalar olduğunu keşfettim bi de çevremde. bi işarete dayanarak iğrenç sesleriyle kulaklarımda kurulan, gelişen ve yıkılan kabileler inşa ettiler. dört duvar arasında sonsuz yansımaları ancak yastıkla bastırabildim. sadece o aciz, yumuşak, kavga etmeye çekinen, masum yastık iyileştirip dizginleyebilirdi sahte gülüş salgınını. yalnız o gününü gösterebilirdi göstermelik gülüşlere ve utandırabilirdi sahiplerini.
bir yastık.
cama bi kaç damla yağmur damlası değince esas düşündüğüm konu aklıma geldi tekrar. damla süzüldü, süzüldü. aşağıya doğru kayıp giderken başka damlalarla buluştu. daha gür oldular. sanki bir şey anlatmaya çalışan birsürü yağmur damlası. çıldırtan dengesizlik içindeydiler ama, bir düzenleyiciye, onları koruyup gözeten birine ihtiyaçları vardı o damlaların. bi de hıza.
yolculuk ederkenki beklendik hız yetişti imdada. artık damlalar dans edebilmek için çok fazla enerjiye gereksinim duymuyordu. ama bi sıkıntı da yok değildi hani. süreksizlik vardı sanki. kısır bir süreksizlik... silecek geldi bu sefer.
her gidişinde tüm damlaları silip süpüren ama hayatı baştan başlatan silecek.
her seferinde kendini daha bi zorlayan, ama asla kendini tekrar etmeyen damlalar ve onları ejderhaya, buluta, canavarlara, garip kıtalara, sayılara benzeten çocuksu hayalgücü.