Cumhuriyetin ilanı sonrası gerçekleştirilen inkılâplarla rejimin yerleşmesini önleyecek her türlü engel ortadan kaldırıldı. Bu konuda atılan en önemli adım 3 Mart 1924'te kabul edilen kanunlarla oldu. Bunlardan birisi Halifeliği kaldıran kanundur.
Bilindiği gibi halife Hz.Muhammed'in ölümünden sonra O'nun yerine geçen kişiye verilen isimdir. Dört halife döneminden sonra (632-661) halifelik hanedan sistemine dönüşmüş ve sırasıyla Emeviler (656-750) ve Abbasilere (751-1258)'e geçmiştir. Tarihte birden fazla kullanıldığı dönemlere de rastlanan halifeliğin, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethi (1517) ile Osmanlılara geçtiği kabul edilir. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'nda, II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde ve Birinci Dünya Savaşı sırasında siyaset meselesi olarak kullanılan halifeliğin pek fazla etkisi görülmez.
Milli Mücadele sonrasında Üniter milli bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı olan grupların desteklediği Halife, aynı zamanda bazı dış gruplar tarafından da ilgi topluyordu. Gerek Halife Abdulmecit'in kendisini ön plana çıkartan davranışları ve devletin iki başlı gibi gözükmesi, gerekse Hindistan'daki ismailiye tarikatının liderleri olan Ağa Han ile Emir Ali'nin Başbakan ismet Paşa'ya yolladıkları mektupta halifeye olan bağlılıklarının ifade edilmesi, Türkiye'nin iç işlerine müdahale olarak görüldüğünden tepki topladı. Bütün bu gelişmeler halifeliğin kaldırılmasına zemin hazırladı.
Bu konuda daha önce Atatürk'ün, değişik çevrelerin tepkilerini ölçmek maksadıyla basın, üniversite ve ordu nezdinde girişimlerde bulunduğu görülür. Bunlardan biri 4-5 Şubat'ta izmir'de hükümet yanlısı bazı gazeteciler ve üniversite mensuplarıyla yaptığı görüşmesi, diğeri ise 15-20 Şubat 1924 tarihleri arasında izmir'de düzenlenen Harp Oyunları dolayısıyla komutanlarla yaptığı görüşmedir. Burada Atatürk, iç ve dış politikada takip edilecek yol hakkında komutanların onayını almayı gerekli görmüştü.
Halifeliğin kaldırılması için hazırlanan kanun teklifinde: Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde Halifelik Makamı'nın varlığı sebebiyle Türkiye iç ve dış politikasını iki başlı olmaktan kurtaramadı...' deniliyordu. Halifelik yetkilerinin Esasen hükümet ve cumhuriyet anlam ve kavramının içinde mevcut bulunduğu; gerekçesinden hareketle Halifelik Makamını kaldıran maddenin görüşülmesi Meclis'te tartışmalara yol açtı.
Tartışmalar sonrasında halifenin görevlerinin Cumhuriyet idaresi altında yerine getirilebileceği vurgulandıktan sonra yapılan oylama sonucunda halifelik kaldırıldı.
Bu düşüncelerden hareketle kendisine ortak kabul etmeyen Cumhuriyet yönetimi, 3 Mart'ta Halifeliği kaldıran, 431 sayılı kanun ile Osmanlı hanedanına mensup kişiler yurt dışına çıkarıldı. Halifeliğin tarihe karıştığı bu kanunla birlikte kabul edilen diğer bir kanunla Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı ve bu vekaletin işlerini görmek üzere Diyanet işleri Başkanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.