hayatımda hiç bu kadar umutsuz ve olumsuz olmamıştım. hiçbir beklentim kalmamıştı bu evrenden,insanlardan,kendimden. boş yere çırpınıyordum dünya denen bu koca mezarda. hep küçük mutluluklar elde ediyordum, sonrasında ise büyük umutsuzluklar, mutsuzluklar kalıyordu gözümün önünde. başarı denen şeyi bilmiyordum. bilmiyorum ama o başarı denen şeyi bilenler hep mutlu oluyorlardı. silik,beceriksiz,başarısız bana uyan en bariz sıfatlardı. neye elimi atsam elime yüzüme bulaştırıyor ve o bulaştırdığımı hiç temizleyemiyordum. gereksiz olduğumu düşünüyordum yani olmasam da olurdu. ne sevenim vardı ne sevdiğim. sevdiğim oldu ama sevdiklerim tarafımdan sevilmedim bir türlü. sevdiklerime karşı hep hata yaptım,başaramadım,beceremedim sevmeyi. bildiğin gereksiztim işte. tek çözüm vardı umudumu dürtmek umutsuzluğu yatıştırmak diye düşünürken umut limitimin dolduğunu farkettim. en iyisi ölmekti. tek umudum ölmekti. ulan o bile umuttu ama dürtebileceğim tek umuttu. öldürülsem çok iyi olurdu ama kim öldürürdü ki beni. ne bileyim idam edilsem,ipi boynuma geçirseler, sehpaya bir tekme atsa cellat ve sallansam darağacında. en güzeli faili meçhule gitmekti ya da meçhule giden bir gemiye binip gitmekti. azrail gelse de alsa canımı derken kapı çaldı.kapı bir daha çaldı ,sonrasında tekmelere,yumruklara maruz kaldı kapı. kapıyı açtım.karşımda platonik aşık arkadaşım vardı. abi niye açmıyorsun kapıyı dedi ve daldı içeriye. yeni başladığım romanın bir paragrafını okuyordum o yüzden geç kaldım dedim. ulan hala mı o kıçıkırık roman. beceremezsin,bırak gitsin kendini yorma diyerek umut aşıladı bana.geçtim oturdum karşısına ne oldu yine diye lafa girdim. abi ben bu kızı seviyorum diye lafa girdi, aşkını aşık olduğu kişiye söylemeyen platonik aşık. bunu söylerken başını eğdi,kızaran yüzünü sakladı benden. ya kıza deliler gibi aşığım ama bir türlü o gül cemaline söyleyemiyorum hissettiklerimi. o ay gibi parlayan yüzü,selvi gibi boyu,yay gibi kaşları,pamuk gibi saçları yok mu beni benden alıyor diyerek divan edebiyatı ve halk edebiyatından bir resital sundu bana. pamuk olmadı abi dedim. anlamadım ne dedin dedi. yok bir şey dedim.üzmek istemedim platonik aşığı.ben ölmeyi düşünürken, saçmasapan şeyler dinliyordum şu an. bırak aşkı filan hepsi boş işler. kazandığını sanarsın ama kaybedersin hep aşkta,yorulursun,tükenirsin en sonunda bıkarsın ve umutsuz,mutsuz biri olursun desem bir şey değişmeyecekti, ben de sustum. sen bu kızı seviyorsun,git açıl kıza. git yüzüne karşı ben seni seviyorum de. bence böyle yap yani diyerek yeryüzünün başlangıcından beri platonik aşka tavsiye edilen klişeyi savurdum yüzüne. çok sağol ya, ben hiç düşünmemiştim bunu.manyakmısın lan sen. bu mu yani vereceğin tavsiye dedi. ulan ne bekliyordun ki benden. don juan mıyım, kazanova mıyım ben pezevenk,sen zaten yine gitmiş boktan birine aşık olmuşsundur. diye çemkirdim yüzüne. sinirlenmiştim. ne diyon lan sen,aşık olduğum kız hakkında öyle konuşamazsın ulan diyerek karşı çemkirme yaptı. ulan kızın senden haberi bile yok,tipsiz herif. akıl veriyoruz onu da geri çeviriyorsun defol lan evimden diyerek kovmaya çalıştım platoniği. üstüme yürüdü ben de onu mutfağa çektim. tezgahın üstündeki bıçağı kapmamla platoniğin böğrüne böğrüne yürüdüm. tamam abi sakin ol gidiyorum indir şu pıçağı lütfen diyerek yalvardı. kapıyı açtı ve çekti gitti. romanıma devam etmek için masaya geçtim. romana baktım ulan harbiden bok gibi oldu, benden yazar filan olmaz diyerek buruşturdum iki(2) paragraf bulunan çizgisiz dosya kağıdını ve çöpe attım. o sırada ulan acaba kavak yellerinin 169.bölümünde neler oluyor diye iç geçirdim sonrasında elime kumandayı kapar kapmaz kavak yellerini açtım.işte hayat buydu. kavak yelleri. ne dizi be.