eskiden olsa sen olmayan bir sana bu kadar tahammül etmezdin. yapmazdın.
direnirdin kavga ederdin korkmazdın. dünyayı değiştirebileceğine bile inanırdın kaderi alt edeceğine hatta. sırtını dönüp gitmek en iyi yaptığın şeydi, böyle trajik hatalar yapmazdın.
yapmazdın.
akıl vermelerin saati çoktan geçti zaten farkındasın olan bitenin. üşümemek aç kalmamak şafakla başlayıp günle biten bir yorgunluğa mahkum olmamak yine uçurum kenarlarına her an derin karanlığa düşecek kadar yakın durmamak için, kısacası nefsin için sen olmayan bu insancıkla her gün sil baştan şerefsizlik oynuyorsun.
hani o kadar da eskiden değil sadece birkaç mevsim geçti gücünün üzerinden. ve seni asıl neyin yorduğunu hala anlayamadım ben. seni bezdiren ne güzelim söyle. hangi yenilmek?
yapabilsen ya... cesaretini toplayıp kapıyı çekip gidebilsen ve ne kadar can yaksa da ne kadar çiğnese de hayat karşısında eskisi gibi dimdik ve ondan hiç korkmadan durabilsen ya?
söyle bana mazinin hangi tarafı korkutuyor seni en çok? ama yapabilmelisin be güzelim, senin olmayan bunca şeyin ortasında hep kendinden hep yüreğinden hep senliğinden ödün vererek zamanı çürüterek çürüyen zamanlarında daha büyük soru işaretleri bırakarak zihnine... korkarak saklanarak... susarak...
yaşayamazsın.
davulun sesi uzaktan pek hoş geliyor diyorsun ve gülüyorsun acı acı. ama, aynaya bir bak artık bir şey söyle ona, kendine gelmesini söyle, bu sen değilsin yakışmıyor sefalet korkusu yüzünden şerefsizce yaşamak. söyle ona.
insan en fazla ölür güzelim daha fazlası olamaz ki. bir çırpıda olup bitecek diye korkarken usul usul kendine yaptığın şey bu senin. işkence.
bir insanı çiğneye çiğneye mi yer açıyorsun kendine dünyada? kandırarak inandırarak sevmesinden yararlanarak... nefret ederek ondan?
eskiden olsa aynaya bakmakla kalmaz suratına tükürürdün bu ucubenin.
eskiden olsa aslında suratına bile tükürmezdin.
siktir git şerefsiz derdin.
temizlenirdin...