söz verdiğim gibi yaptım, gidişinden tam 2 sene sonra sana en çok benzeyen adamı buldum. o beni pek önemsemiyor farkındayım ama sana söz verdim bir kere. o sana çok benziyor, bırakamam. ama her fırsat bulduğumda sana koşuyorum, dayanamıyorum. farkında birşeyler olduğunun, onu aldattığımı sanıyor belki de.
doğum günündü o rüyayı gördüğümde, gelme diyorsun artık sakın gelme. oysa ben ellerinsiz yapamam bilirsin. izin istedim senden son bir kez için,razı oldun.
rüzgarlı bir istanbul akşamında, doğduğun günde -ne önemi varki doğduğun günün- iş çıkışı sana koşuyorum. son kez damlayacak gözyaşlarım toprağına, huzursuzum. telefonum çalıyor; o arıyor, sana benzeyen. eve gidiyorum, çok yorgunum diyorum. ona senden bahsedemem, böyle konuşmadık mı seninle?
güneş batmak üzere, işte yanıbaşındayım sevgilim. her zamanki gibi senin hatrını soruyorum önce, anlamaya çalışıyorum el sürerek karanlık sessizliğinde toprağın. telefonum çalıyor. seninle son kez buluşuyorum, vakit kaybedemem. anlatmalıyım herşeyi. öncekileri, bundan sonra olacakları. doğum gününü kutlayacağız daha, yeni sözler vermeliyim sana bu akşam.
bir mesaj sesi...
rüzgar sert esiyor. ben anlatırken sen kıpırdanıyosun, mutlusun biliyorum. sürpriz kahvaltı hazırlama çabalarım geliyor aklıma. sessizce çeviriyorum anahtarı, evine giriyorum, doğruca mutfağa geçiyorum. kahvaltını hazırlayıp uyandırıyorum seni. halbuki daha anahtarı kilide soktuğum anda uyanıyorsun, sürprizim bozulmasın diye yatakta kıpırdanıp duruyorsun.
hava ne kadar aydınlık bu saatte! içimdeki ışığın aydınlatıyor dünyamı. ışık demişken... gülüyorum, kalbim buruk biraz da. ortak noktamız ve bana vereceğin ışık düşüyor aklıma. etraf daha da aydınlık artık, ama nasıl olur, saat kaç?
inanamıyorum, gün bitmiş, sabah olmuş. ve ben mezarın başında bu bahar akşamında hiç üşümedim, saati farketmedim. ertesi gün olmuş, işe gitmek için az zamanım var. hemen anlatmaya koyuluyorum bundan sonra sana gelmeden nasıl yaşayacağımı, sensiz kalmayacağımı.
ellerinin üzerindeki toprağına uzanıyorum, avuçlarımda toprağın sımsıkı tutuyorum ve yanıma aldığım beyaz poşete dolduruyorum. artık üzülmeyeceksin bana çiçek almayı aksattığın için.
veda vakti sevgilim, segilimmmm!
---------------------
kadırgada bir cam ustası... ahşap kapısı aralık yine, biraz gürültü yaparak giriyorum içeri, çay içiyor taburesine oturmuş. baştan aşağıya süzüyor beni, darmadağınığım, üzerimde dünden kalan takım elbisem. suratımda manasız bir mutluluk; konuştuğumuz gibi cam bir vazo istiyorum diyorum elimdeki toprak dolu poşeti uzatarak.
sabırsız bir bekleyişin ardından kavuşuyorum tekrar ellerine. terminalde beni bekleyişin geliyor aklıma istanbul dönüşlerinde. bir asırdır ellerine kavuşmak için buradayım derdin sevgilim, hala orada mısın?
Başucumda yeri hazır vazomun...
terminalde beni beklerken kırmızı gerberaları tutan ellerin şimdi toprağından yapılmış cam bir vazo masamda ve yine içinde kırmızı gerberalar...