bir hikâyem olsun istedim hep. anlatacak ya da yazacak bir şeyim olsun. mucizelerim, büyük aşklarım olsun istedim ben, dinlenmeye değer ama bir hikâyem olmadı hiç benim. ben hep doğru yaşayan, hep doğruyu yapmaya çalışandım. hikâyelerim yerine korkularım oldu, ben hep yarım kalandım, hiçbir zaman tamamlayamadım hikâyelerimi, onlar hep korkularımın gölgesinde kalan oldular
çok büyük aşklar yaşamak istedim ben, belki de olmayanı, gelmeyecek olanı bekledim ben bazen yakaladığımı sandığım mutluluklarla avuttum kendimi. bazen de kabullendim hep yarım kalan olmayı, hep bir şeylerin özlemini duyarak yaşamayı, belki de kendine acımayı bile içime sindirdim ben. bak artık kendime acıdığımı söylemekten de korkmuyorum. büyüdüm mü ben? kabullendim mi her şeyi? çok mu acı çektim sanki hayır çekmedim. benim büyük acılarım da olmadı. ben aşk acısı bile yaşamadım ki hep yürekli davranmayı, mantıklı düşünmeyi marifet sandım. sandım da ne oldu?
çılgınlıklarım, karşı gelmelerim olmadı benim. saçımı senelerce hep aynı model kestirdim. hiç boyamadım saçımı. hep gözlerin bana bakmasından korktum. dikkatler bana çevrilecek diye ödüm koptu hep. hep kenarda kalmayı tercih ettim. iddaalı şeyler giymedim ben. hiç göğüs dekoltem olmadı mesela ya da mini bir eteği cesurca giymedim. yakışmazdı ki bana hep onlara yakışırdı. ben hiç bir şeyi layık görmedim kendime. başarılarımı bile küçümsedim.
aynada kendime bakmaktan korktum hep. gördüğüm şeyle hiç yüzleşemedim. hep kaçmayı denedim. başardım da galiba şimdi aynaya bakmanın da bir anlamı yok. gördüğüm yüzde kaçırılmış bir hayat saklı. kaçan şeylerin ufak pişmanlıkları gizli yüzümün her yerinde. pişmanlıklarımı da kabullendim. eskiden hep ilerisi var daha der, kendimi avutmayı seçerdim. oysa kendini avutmanın ne anlamı vardır ki? kendini avuturken aslında kendi kendini kandırıp yalan söylediğini bilmez mi insan?