bismillah deyip başladığım Yaşar kemal eseri. daha ilk satırlarından bizim oraların kokusunu taşımıştır duyu organlarıma. küçükken annemin beni de götürdüğü pamuk tarlasının sıcağı mı yok yok sıcağının pis kokusu değildi çukurova'nın, bilenler bilir o kozak içindeki pamuğun kokusunu. bunu en iyi yaşar kemal anlatır ona bırakmak lazım.
ama o yıllar önce annemin beni de yanına aldığı ırgatların doluştuğu traktör römorkunun sabahında tıklım tıklım fakirlik kokan, bizim içinse eğlence olan o koku. şimdi hatırladım, öğleyin yediğim yufka ekmeğe karışmıştı o koku, ekmekte tat bırakmamıştı, o yüzden sevemedim yufkayı belki de, belki de çukurovanın o pamuk beyazlığını annemi çalıştırdığı için sevemedim hiç, o pamuk temizilği hiç bana ilginç gelmedi. belki de bundandır çukurovanın hep çok acımasız olduğunu zannetmem, insanlarının soğuk bakışları, ya da bana soğuk gelen o güvenilmez bakışlar, birbirine zıt, yüzünün esmerliği ile elindeki pamuk dünyayı anlatır aslında, yaşamın kaynağı gibi birbirine zıt.