ulusların kaderlerini tayin hakkı

entry32 galeri
    16.
  1. internetten indirip okumaya başlamıştım birinci ayda. önemli bulduğum bazı yerlerini ayrı bir yere kaydetmiştim. buraya da kaydedelim.

    --- alıntı ---
    proleter demokrasisini genel olarak burjuva ve küçük-burjuva demokrasisinden ayıkmak için kaçınılmaz olan savaşım -ki bu, özünde bütün ülkelerin tanımış olduğu savaşımlardan farksızdır-, marksizmin, batıda ve bizim ülkemizde tam bir teorik zafer sağladığı bir koşul oluşturmaktadır. onun için bu savaşımın biçimi, marksizm uğruna bir savaşım olmaktan çok, "hemen hemen marksist" tümcelerle kendisini maskeleyen küçük-burjuva teorilere karşı bir savaşımdır.

    "ulusal kültürel özerklik" en ince, bu yüzden de en tehlikeli milliyetçiliği temsil eder; bu, ulusal kültür sloganlarıyla ve son derece zararlı, giderek anti-demokratik bir şey olan eğitimin milliyetlere göre bölünmesi yolunda propaganda ile işçilerin yozlaştırılmasıdır. kısaca, bu program, proleter enternasyonalizmiyle mutlak olarak çelişir; ve ancak küçük-burjuva milliyetçilerin ülkülerine yanıt verir.

    "rus dilinin yazgısından kaygılanmanın gereği yok. bu dil, kendiliğinden, bütün rusya'da kabul edilecektir." diye [sayfa 16] yazıyor gazete. ve hakkı da yok. değil, çünkü iktisadi zorunluluklar, aynı devlet içinde yaşayan ulusal-toplulukları(birlikte yaşamak istedikleri sürece) çoğunluğun dilini öğrenmeye doğru itecektir. rusya'da ,düzen ne kadar demokratik olursa, kapitalizmin, gelişmesi o kadar hızlı ve yaygın olacak ve iktisadi zorunluluklar, ayrı ayrı ulusal-toplulukları, ortak ticari ilişkiler için en uygun dili öğrenmeye doğru itecektir.

    işçi demokrasisinin sloganı "ulusal kültür" değildir, demokratizmin ve dünya işçi hareketinin uluslar arası kültürüdür.

    bütün ulusal-topluluklardan gelme işçilerin, bütün işçi sendika, kooperatif ve tüketim örgütlerinde mutlak birliği ve tam kaynaşması ile, ancak böyle bir birlik ve böyle bir kaynaşma ille demokrasi savunulabilir ve şimdiden uluslararası bir niteliğe bürünen ve her geçen gün bu niteliği artan sermayeye karşı işçilerin çıkarları savunulabilir, her türlü ayrıcalığa ve sömürüye yabancı olan yeni bir yaşam tarzına doğru dönüşmekte olan insanlığın çıkarları savunulabilir. [sayfa 19]

    ulusal kültür sloganı (çoğu kez kara-yüzlerin ve papazların ilham ettiği) bir burjuva aldatmacasıdır. bizim sloganımız, demokratizmin ve dünya işçi hareketinin enternasyonal kültürü sloganıdır.

    "demokratizmin ve dünya işçi hareketinin enternasyonal kültürü" sloganını ileri sürerken, biz, her ulusal kültürden yalnızca demokratik ve sosyalist öğeleri alıyoruz ve bunları, yalnızca ve kesin olarak burjuva kültürüne, her ulusun burjuva milliyetçiliğine karşı olduğumuz için alıyoruz.

    sorun, marksistlerin, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ulusal kültür sloganını kabul etmelerinin mi, yoksa buna karşı bütün dillerde ve bütün yerel ve ulusal özelliklere "uyarlanan" işçilerin enternasyonalizm sloganını ileri sürmelerinin mi doğru olup olmadığı sorunudur.

    kim proletaryaya hizmet etmek istiyorsa, bütün ulusların [sayfa 22] işçilerini birleştirmeli ve "kendisinin" olsun, başkalarının olsun, milliyetçiliğe karşı kesin savaşıma girişmelidir. kim ulusal kültür sloganını savunuyorsa, onun yeri küçük-burjuva milliyetçilerinin arasındadır, marksistlerin arasında değil.

    somut bir örnek ele alalım. bir rus marksistçi, büyük-rus ulusal kültürü sloganını benimseyebilir mi? hayır. o zaman onun yeri milliyetçiler arasında olur, marksistler arasında değil. bizim görevimiz, öteki ülkelerin işçileriyle sıkı bir ittifak kurarak, bizim demokratik ve işçi hareketimizin tarihinde de bulunan filizleri salt bir enternasyonalist ruh içinde geliştirerek, burjuvazinin ve kara-yüzlerin büyük-rus egemen ulusal kültürüne karşı savaşım vermektir.

    en çok ezilen ve en çok zulme uğrayan ulus için de, yahudi ulusu için de, aynı şeyi söylemeliyiz. yahudi ulusal kültürü, hahamların ve burjuvaların sloganıdır, düşmanlarımızın sloganıdır.

    kim doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak yahudi "ulusal' kültür" sloganına sahip çıkıyorsa, (niyetleri ne kadar iyi olursa olsun) proletaryanın düşmanıdır, eski öğelerin [sayfa 23] savunucusudur ve yahudi toplumunun kast niteliği damgasını üzerinden atamamaktadır, hahamların ve burjuvaların suç ortağıdır. oysa, işçi hareketinin enternasyonal kültürünün yaratılmasına (rusça ve yahudice) katkıda bulunarak uluslararası marksist örgütlerde, rus, litvanyalı, ukraynalı vb. işçiler arasında eriyen yahudi marksistleri, bundun[17] ayrılıkçılık tutumuna karşı duran böyle yahudiler, "ulusal kültür" sloganına karşı savaşım vererek, en iyi yahudi geleneklerini sürdürmektedirler.

    burjuva milliyetçiliği ve proleter enternasyonalizmi, kapitalist dünyanın iki büyük sınıf kampına tekabül eden ve ulusal sorunda iki ayrı siyaseti (hatta iki ayrı dünya anlayışını) ifade eden, "birbiriyle' bağdaşmaz iki slogandır. ulusal kültür sloganını savunarak, "ulusal kültürel özerklik" denen şeyin planını ve pratik programını bu slogana dayandırarak, bundçular, gerçekte, işçi çevrelerinde burjuva milliyetçiliğini yaymaktadırlar.

    kapitalizm, gelişmesi sırasında, ulusal sorun konusunda iki tarihsel eğilim gösterir. birincisi, ulusal yaşamın ve ulusal hareketlerin uyanışıdır, her türlü ulusal baskıya karşı savaşım, ulusal devletlerin yaratılmasıdır. ikincisi, uluslar arasında her türlü ilişkilerin gelişmesi ve çoğalmasıdır, ulusal çitlerin yıkılması ve sermayenin, genel olarak iktisadi yaşamın, siyasetin, bilimin vb. enternasyonal birliğinin yaratılmasıdır.

    evet, kalır. kapitalizmin, ulusal çitlerin yıkılmasına doğru, ulusal farkların silinmesine doğru, ulusların birbirine benzeşmesine doğru evrensel tarihsel eğilimi kalır; her gün, güç kazanan ve kapitalizmin sosyalizme dönüşmesinin en önemli etkenini oluşturan bu eğilim kalır.

    ilkin ulusal görevler, ondan sonra proletaryanın görevleri, diyorlar burjuva milliyetçileri ve onların ardından yurkeviçler, dontsovlar ve öteki yalancı-marksistler bunu yineliyorlar.biz, her şeyden önce proletaryanın görevleri diyoruz, çünkü bu görevler, yalnızca emeğin ve insanlığın sürekli ve hayati çıkarlarını karşılamakla kalmıyor, ama aynı zamanda, bunlar, demokrasinin çıkarlarına da uygun düşmektedir;ve gerçek demokrasi olmadan ukrayna ne özerk olabilir, ne de bağımsız.

    eğer ukraynalı bir marksist, rus kıyıcılara karşı duyduğu tamamen haklı ve doğal kinin bir parçasının, hafif bir düşmanlık duygusu biçiminde bile olsa, rus işçilerinin proleter kültürünü ve proleter hareketini kapsamasına izin verirse, kendisi bu yüzden burjuva milliyetçiliğinin bataklığına kaymış olacaktır.

    bir ulusun işçileriyle bir başka ulusun işçileri arasında her türlü ayırma girişimi, marksist "özümleme"ye karşı her saldırı, proletaryayı ilgilendiren [sayfa 31] sorunlarda bir tüm sayılarak, ulusal bir kültürü, sözde tek ve bölünmez olduğu iddia edilen bir başka ulusal kültürle karşı karşıya getirme vb., burjuva milliyetçiliğinden esinlenen davranışlardır ve bunlara karşı amansızca savaşılmalıdır.

    , marksizm, enternasyonalizmi ileri sürer, her yeni kilometre demiryoluyla, her yeni uluslararası tröstle, (hem iktisadi eylemiyle ve hem de fikirleri ve özlemleriyle enternasyonal olan) her yeni işçi örgütüyle gözümüzün önünde gelişen bütün ulusların tek bir yüksek birlik içinde kaynaşmasını koyar.

    burjuva milliyetçiliğinin ilkesi, genel, olarak, milliyetin gelişmesidir, burjuva milliyetçiliğinin tekelci niteliği burdan gelir, sonu olmayan ulusal kavgalar burdan doğar. proletarya ise, herhangi bir ulusun ulusal gelişmesini desteklemek şöyle dursun, yığınları bu gibi hayallere karşı uyarır, kapitalist değişim için en geniş özgürlüğü savunur ve zorla özümleme ya da ayrıcalıklara dayanan özümleme dışında, ulusların özümlenmesini olumlu karşılar.

    "adil sınırlar" içinde milliyetçiliği desteklemek, milliyetçiliği "kurmak", özel devlet organizması aracıyla bütün uluslar arasında sağlam ve güçlü çitler kurmak: işte ulusal kültür özerkliğinin ideolojik temel ve içeriği budur. bu fikir, baştanaşağı burjuvaca ve baştanaşağı yanlıştır. proletarya, milliyetçiliğin gelişmesine destek olamaz; tersine, o, ulusal farkların silinmesine ve uluslararası engellerin yıkılmasına, milliyetler arasındaki bağları sağlamlaştıran her şeye, ulusların birbirleriyle kaynaşmasına yardım eden her şeye, destek olur. başka türlü davranmak, gerici milliyetçi küçük-burjuvazinin yanında yer almak olur.

    anonim şirketlerde ayrı ayrı ulusların kapitalistleri pekâlâ, tam anlaşma içinde birlikte bulunabiliyorlar. fabrikada ayrı ayrı uluslardan gelme işçiler birlikte çalışıyorlar. gerçekten ciddi ve derin her siyasal sorunda gruplaşma, sınıflara göre oluyor, uluslara göre değil. okul ve benzeri alanlardan "devletin müdahalesini ortadan kaldırmak" ve bunları ulusların eline teslim etmek, deyim uygun düşerse, en ideolojik ve "saf" ulusal kültüre ya da papaz egemenliğinin ve şovenizmin ulusal temeli üzerinde açılıp gelişmeye en elverişli olan alanını, ulusları birbiri ile kaynaştıran ekonomiden ayırmaya çaba göstermekten başka bir şey değildir.

    amerika birleşik devletleri'nin bütün yaşamında, kuzey eyaletleriyle güney eyaletleri hala bölünmüş durumdadır; kuzeyde özgürlük ve köle sahiplerine karşı savaşım gelenekleri egemendir; güneydeki eyaletlerde, iktisadi baskıya uğrayan, kültürel bakımdan geri halde tutulan (zenciler arasında okuma yazma bilmeyenlerin oranı %44, beyazlar arasında %6'dır) zencilere karşı zulmün kalıntılarıyla birlikte, köleci gelenekler egemendir. kuzey eyaletlerinde zencilerle beyazlar aynı okula giderler, güneyde zenciler için özel okullar -eğer deyimi uygun görürseniz "ulusal" ya da ırksal okullar- bulunmaktadır. bana öyle geliyor ki, bu, okulun "ulusallaştırılması"nın biricik pratik örneğidir.

    avrupa'nın doğusunda, öyle bir ülke var ki, orada, beylis[20] davaları tezgahlanabiliyor ve purişkeviçler, yahudileri zencilerinkinden bile kötü bir yazgıya itebiliyorlar. bu ülkede, son zamanlarda, bir bakan, yahudi okullarının ulusallaştırılması için bir tasarı hazırladı. ne mutlu ki, bu gerici ütopyanın gerçekleşme şansı yoktur, nasıl ki tutarlı demokrasinin gerçekleşmesinden ve ulusal kavgaların sona ermesinden telaşa kapılan, ve okulları paylaşma konusunda ulusların boğazlaşmasına engel olmak... "ulusal kültürler" arasında sonsuzluğa kadar süren düşmanlıkları yaratabilmek için, ulusları, eğitim alanında cam fanus içine hapsetmeyi keşfetmiş olan avusturya küçük - burjuvalarının planlarının da [sayfa 36] kabul edilme şansı yoksa.

    rusya'nın ayrı ayrı bölgelerindeki ayrı ayrı sınıflardan gelme almanları bir devlet yasasıyla özel olarak tek bir alman ulusal bütünü içinde birleştirmeye gelince, böyle bir görevi, ancak papazlar, burjuvalar, küçük-burjuvalar, kim olursa olsun yüklenebilir, ama sosyal-demokratlar yüklenemez.

    elbette ki, marksistler kapitalizmin gelişmesinin devletlerin olanaklar ölçüsünde büyük ve olanaklar ölçüsünde merkezileşmiş olmasını gerektirdiği gibi basit bir nedenden ötürü federasyona, merkeziyetsizliğe karşıdırlar. bütün öteki koşullar eşit olmak kaydıyla, bilinçli proletarya, her zaman, daha büyük bir devletten yana olacaktır. o, her zaman, ortaçağa özgü özelliğe karşı olacak ve proletaryanın burjuvaziye karşı yaygın bir temel üzerinde gelişebileceği [sayfa 45] geniş bir savaşımının sürdürüldüğü geniş toprakların olabildiğince en sıkı bir iktisadi kaynaşmasını her zaman hoşnutlukla karşılayacaktır.

    ayrı ayrı uluslar tek bir devlet içinde birleşebildikleri sürece, marksistler, hiç bir zaman ne federatif ilkeyi, ne de merkeziyetsizliği savunmayacaklardır. merkezi bir büyük devlet, ortaçağa özgü parçalanıştan, geleceğin bütün dünyanın sosyalist birliğine götüren büyük bir tarihsel ilerlemeyi ifade eder, ve (kapitalizme çözülmez bağlarla bağlı) böyle bir devletten geçen yoldan başka sosyalizme giden yol yoktur.

    doğu avrupa'da ve asya'da burjuva demokratik devrimler dönemi, ancak 1905'te başladı. rusya'da, iran'da, türkiye'de ve çin'deki devrimler, balkan savaşları. - işte "doğu"muzdaki, bizim dönemimizin dünya ölçüsündeki olaylar zinciri böyledir. v

    her ulusal hareketin başlangıcında, doğal olarak, hegemonyayı (önderliği) elinde tutan burjuvazi, bütün ulusal özlemleri desteklemeyi pratik bir davranış sayar.

    burjuvazi, her zaman, kendi ulusal istemlerini ön plana çıkartır. bunları kesinlikle ileri sürer. ama proletarya için bu istemler, sınıf savaşımının çıkarlarına bağımlıdır. teorik bakımdan, belirli bir ulusun başka bir ulustan ayrılmasının ya da bu ulusun bir başka ulusla eşitliğinin, burjuva demokratik devrimi tamamlayıp tamamlamayacağını önceden kestirmek olanaksızdır. her iki halde de proletarya için önemli olan şey, kendi sınıfının gelişmesini güvence altına almaktır. burjuvazi için önemli olan şey, bu gelişmeyi baltalamak ve "kendi" ulusunun amaçlarını proletaryanınkilerden öne almaktır. bu nedenle proletarya, kendi kaderini tayin etme hakkının tanınması isteminin, deyim uygun düşerse, olumsuz yönüyle yetinir ve hiç bir ulusa başka bir ulusun sırtından üstünlükler güvencesi vermeye, bu konuda taahhütlerde bulunmaya kalkışmaz.

    bu pek "pratik" bir davranış olmayabilir; ama gerçekte bu, mümkün olan çözümlerin en demokratik olanının başarılması için, en iyi güvencedir. proletarya, yalnızca bu güvencelerin gereğini duymaktadır, her ulusun burjuvazisi ise, başka ulusların durumu ne olursa olsun (başka ulusların zararına olsa da) kendi çıkarlarının güvence altına alınmasını ister.

    burjuvazi, belirli bir isteminin "pratik olup olmamasıyla yakıdan ilgilidir - başka ulusların burjuvazisiyle, proletaryaya karşı anlaşmalar arama siyaseti hep buradan gelmektedir. ama proletarya için önemli olan, kendi sınıfını, burjuvaziye karşı güçlendirmek ve yığınları tutarlı demokrasi ve sosyalizm anlayışı içinde eğitmektir.

    proletarya, eşitliği ve ulusal devlet kurma hakkı eşitliğini tanırken, bütün ulusların proleterlerinin birliğine pek büyük değer verir, ve her ulusal istemi, her ulusun ayrılma hakkını işçilerin sınıf savaşımı açısından değerlendirir.

    ulus sorununu bir fetiş haline getirecek son sınıf, işçi sınıfı olacaktır.
    ---alıntı---
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük