laf anlatmanın, deveye hendek atlatmaktan zor olduğuna gün itibariyle kesin ve kati şekilde imân ettiğim insan modelidir.
bugün, iş yerinde kapanışa kalacak ve arkadaşlarıma eşlik edecektim bu anlamda. ben hariç diğer üç çalışandan ikisinin işi çıktığı için "idare edebilir misin?" dediler ve "burjuvaya karşı çalışan dayanışması" gereğince "hayır" demeyi yakıştıramam bu gibi durumlarda kendime.
derken kapanış saati geldiğinde bilmemkaç katlı mağazanın ışıklarını teker teker söndürüp de evime gitmek için telaş içindeydim. kararsız müşterilerimiz hasebiyle 20 dakika kadar kapanışın gecikmesi de cabası. kapıya çıkıp da uzaktan kumandalı anahtarın basitleştirdiği "kepenk indirme" eylemini gerçekleştirmiştik ki o da nesi? kepenkin, sağ tarafı biraz havada kaldı. kepenki tekrar kaldırdığımda da oradaki ufak bir paketi farkettim üzerinde de "bilmemne mağazası"(bizim mağaza değil) yazıyor. kasiyer kız "ne yapalım?" diye sordu ve bana kimsenin böyle bir paketten bahsetmediğini söyleyerek paketi, vitrinin kenarına çekip kepenk kapatma eylemini nihayetine erdirdik. sonra birbirimize "iyi akşamlar" dileyerek gecikmeli olarak koyulduk evlerimizin yoluna.
tam beni, otobüs durağına çıkartacak sokakta yirmi metre kadar yol katetmiştim ki bir ses duydum "arkadaşım bakar mısın bi?" şeklinde. yanımdaki iki seyir hâlindeki yaya gibi ben de dönüp sesin sahibine baktım ve adım gibi eminim bu 27-30 yaşları arasındaki tip, bir sivil polis(kalabalık ortamlardaki birim adı ile güven timi) olmalı. "sen değil, sen değil, sen!" dediğinde bu tezim vücut buluyor. gene de "ben değil" olduğuma dair inancımın zayıflığından arkamı dönüp de yoluma gitmiyorum. garip bir şekilde diğer iki kişi de öyle.
yanıma kadar gelip de dirseğimden tutma gafletinde bulunduğunda sert bir refleks ile çekiyorum kolumu "polis" diyor. "buyrun memur bey" diyorum "o paket ne?" diyor. "ben de bilmiyorum" diyorum ve "gel benimle" diyerek tekrar mağazanın önüne kadar yürütüyor beni. "bu paketi sen çıkarmadın mı içerden?" diye soruyor.
"hayır" diyorum.
"yalan söyleme, gördüm" diyor, nevrim dönüyor
"ne yalan söyleyeceğim, paket dışarıdaydı kenara aldım kepenk kapanmadığı için" diyorum.
"size gelmedi mi bu paket?" diyor ve üzerimizdeki tabelayı göstererek
"bizim mağazamızın adı budur, paketin üzerindeki isimle aynı mı?" diyorum
"sen bana salak mı demek istiyorsun?" diyor
"hayır tabi ki, yardımcı olmaya çalışıyorum" diyorum
"bu paket kepenkin içindeydi yani" diyor
"paket kepenk hizasında ve mağazanın dışındaydı" diyorum, bereket belediye çalışanı temizlikçi abi yetişiyor imdada
"paket vitrinin dışındaydı" diyerek. polis tekrarlıyor:
"kepenkin içindeydi di mi?" diye
"hizasındaydı" diyorum
"sen bana yalancı mı diyorsun?" diyor ve ben derin bir hasbinallah çekiyorum
"size gelmedi mi bu?" diyor paketi gösterip de
"hayır" diyorum
"peki size paket geldi mi?" diyor
"evet geldi. ve muhtemelen dağıtımcı paketi de almak için buraya bıraktı ama bana bu konuda herhangi bir bilgi vermedi" diyorum
"ne olurdu kapatmadan içeri alsan?" diyor
"içinde ne olduğunu bilmediğim bir paketi ve bize gelmemişken neden alayım?" diyorum, düşünüyor
"dağıtımcının numarası var mı?" diyor
"hayır, yok" diyorum
"yardımcı olmuyorsun ama... peki nasıl iletişim kuruyorsunuz?" diyor
"iletişimi satınalma ile ilgilenen arkadaşım kuruyor." diyorum
"o arkadaşını ara" diyor
"kontör yok, numarasını vereyim arayın dilerseniz" diyorum
"fünye ile patlattırırım" diye tehdit ediyor
"paşa gönlün bilir" diyorum
"ifade vermeye gidelim" diyor
"hay hay, gidelim hadi ve ben de caddede yürüyen hatunları kesmekten, bu paketi buraya bırakan kişiyi nasıl da gözden kaçırdığınızı sorayım" diyorum
"yardımcı olmuyorsun, satınalmacıyı ara diyorum, kontörüm yok diyorsun" diyor
"eh, hepimiz deve yükü ile maaş artı sınırsız kamu tarifesi kapsamında binlerce dakika sahibi değiliz" diyorum
"komünist misin?" diyor
"konumuzla, siyasi görüşlerimin ne alakası var?" diyorum o ara jetonu düşüyor
"sen de haklısın, içinde ne olduğu belli değil. mağazaya alamazsın paketi" diyor
"o hâlde..." diyorum
"gidebilirsiniz sanırım" diyor.